12 Eylül’ün eseri olan 1982 anayasasından kurtulmak, bu ucubenin yüzde 92 oyla halka “kabul” ettirildiği günden beri Türkiye’nin öncelikler sıralamasının en başında yer alıyor.
Bu anayasa tamamen yürürlükten kaldırılıp yerine gerçek anlamda sivil ve demokratik bir anayasa ikame edilmediği müddetçe demokrasinin, hak ve özgürlüklerin, gelişmenin yolu açılmaz; krizlerden kurtulmamız mümkün olmaz.
Bu anayasa ile geride bıraktığımız çeyrek asır, bu gerçeği defalarca teyid eden gelişmelere sahne oldu. 28 Şubat, siyasetin bir türlü rayına oturmaması, asker ve yargı gibi kurumların üzerindeki siyasallaşma gölgesinin kaldırılamaması, peş peşe gelen krizler bunun tipik örnekleri.
Gelinen noktada, Türkiye’yi sıkboğaz edip önünü tıkayan bu takozun kaldırılması, artık bir hayat-memat meselesi haline gelmiş durumda
2002 seçiminde halktan anayasayı değiştirecek bir Meclis çoğunluğu isteyen, buna çok yakın bir sayı ile sandıktan çıkan ve bir ara Meclis içi transferlerle bu sayıyı da yakalayan AKP, ne yazık ki bu engeli kaldırmayı başaramadı.
Bunun bedelini de, yapmak istediği bazı yapısal reformların, statükonun anayasadan güç alarak gösterdiği direnişe takılmasıyla ödedi.
Ancak buna rağmen halk, 22 Temmuz’da, hep birlikte yaşayıp izlediğimiz mâlûm sebeplerle, AKP’ye bir şans daha verdi. Bu şans bu defa iyi kullanılabilirse Türkiye’nin önü açılır, yoksa işimiz yine zor.
Aslına bakılırsa, anayasa bahsinde AKP’nin seçmene verilmiş güçlü bir taahhüdü yok. Seçim beyannamesinin ilgili bölümünde konu, sahiplenmeyen, “temennî” ifadeleriyle geçiştiriliyor. (Bkz. “Nice AK yıllara” kitabı, s. 12.)
Buna karşılık, son günlerde medyada, Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki bir heyete hazırlatılan ve 177 maddelik anayasanın 100 küsur maddesinde değişiklik öngördüğü belirtilen taslakla ilgili farklı haberler yayınlanıyor.
Bazılarına göre taslağın, parlamentoda oluşturulacak partilerarası komisyonda ele alınarak 2008 yılında sonuçlandırılması planlanıyor.
Buna karşılık, işi komisyona havale etmeden AKP’nin inisiyatifiyle, en geç bu yıl sonuna kadar bitirme hesabından söz edenler de var.
AKP içinde bu yaklaşımı savunanlar, anayasa taslağının kaderini Meclisteki diğer partilerin rızasına bağlamak yerine, konuyu akademisyenler ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte götürüp kamuoyuna mal ederek Meclisi bu yolla etkileme stratejisini tercih etmiş görünüyorlar.
Bakalım, yeni hükümetin ve parti yönetiminin tercihi ne olacak ve bu strateji işleyecek mi?
Burada en önemli ve kritik noktalardan biri, AKP’yi “takiyye” şüphesiyle yakın takip altında tutmayı sürdüren statüko güçlerinin, “Rejimin temelleriyle oynatmayız” tavrıyla sergileyegeldikleri direnişin bu defa aşılıp aşılamayacağı.
AKP’nin, “İlk dört maddeye dokunmayacağız, ilke ve inkılâplara atıflar aynen devam edecek” taahhüdü, bu direnişe verilen bir söz.
Peki, statüko yüksek yargı ve YÖK gibi kilit noktalardaki yapı ve işleyişe yeni kurallar getirilmesini nasıl karşılar? Meclis iradesine saygıyla boyun eğer mi, yoksa yeni krizler çıkararak işi yine yokuşa mı sokar? Şimdilik meçhul.
Umarız, bu kez sonuç alınır ve önümüz açılır.
25.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|