Ayet-ül Kübra'nın küçük bir inceliği
Risâle-i Nur'un içinde şaheser sıfatını belki de en çok hak eden yerlerden birisi de 7. Şuâ'dır. Yani Ayet-ül Kübra... Bu eserin sadece isminin Hz.Ali (ra) efendimiz tarafından yüzyıllar öncesinden konulmuş olması bile bir şaheser olduğunu göstermektedir zaten, değil mi?
Ayet-ül Kübra'yı her okuyuşumda "Kâinattan Hâlık'ını soran bir seyyahın" o harika "müşahedatı" ve gezisi bana harika dersler veriyordu. İfadelerinin güzelliği, seyahatın apayrı mânâlarla bezenmiş yoğunluğu, insanda böyle bir seyahata yol arkadaşlığı yapma isteği uyandırıyordu. Ama şahsen benim günahlarla ve modern algılarla kirlenmiş fikrimin bu seyahate ne kadar ortak olabildiği ayrı bir konu...
Yine de Ayet-ül Kübra bahçesinden de meyvesiz kalmıyordu insan. İşte en son okuyuşumda, karşıma çıkan bir nüans, bir incelik, bu büyük âyetin aynı zamanda çok küçük ayrıntılarının bile önemli olduğunu bir kez daha ortaya koyuyordu.
Aslında Ayet-ül Kübra'nın birinci kısmı yani Birinci Makamı Arapçadır. Ve diyebiliriz ki okunan ikinci makam bu birinci makamın Türkçe açıklamasıdır. Fakat ikinci makamda, birinci makama ait Arapça metinler de yer almaktadır. Seyyahımız gördüklerini ifade ettikten sonra, bu gördüklerini birinci makama ait bu ifadelerle eşleştirmekte, bağlamaktadır.
Meselâ; ilk mertebe biterken "... daha zahir bulunduğuna bilmüşahade şehadet eder mânâsıyla Birinci Makamın Birinci Basamağında" denilir ve Arapça ibareye yer verilir. İkinci Makamın 19 basamağı, 19 Mertebesi de bu şekilde birbirine yakın ifadelerle Arapça Birinci Makama bağlanır.
Birbirine yakın ifadeler diyorum ama aynı ifadeler demiyorum. Çünkü bu bağlantı ifadeleri çok az da olsa farklılık gösteriyordu. Peki ama neden? Bu soruyu sorup cevabını kovaladığımda karşıma çok güzel, lâtîf ve aynı zamanda derin bir nüans çıkıyordu.
Beraber bakalım, ilk 3 basamakta "bilmüşahade şehadet eder", "müşahedatını ifade eder," ve "o müşahedatları ifade için" denilmiş. Burada anlaşılan şey o ki, sadece şahit olunanlar, görünenler ifade edilmiş. Fazladan bir şey yok. Yani uzayda, semada, havada ve küre-i arzda, yeryüzünde olanlara şahit olunmuş.
Fakat 4. Mertebede ifade biraz değişiyor. "... umum şehadetlerini irade ederek ifade etmek mânâsında..." denilmiş. Buradaki farklılık ve incelik "irade ederek" ifadesinde gizli. Aslında bana bu yazıyı yazma fikrini de bu farklılık verdi. Yani seyyahımız artık işin içine iradesini de ortaya koymuş oluyor. Sadece şahit olmuyor, şahit olduğu şeylere iradesiyle bir yön vermeye başlıyor. İlerleyen mertebelerde bu irade etmenin sonuçları ifade edilecek.
Bu noktada meşhur büyük âlim Sad-ı Taftazanî'nin îmân tarifine bir bakalım. "Kişinin gayretiyle Allah'ın kalbe ilka ettiği bir nurdur." Ehl-i sünnet tarafından da kabul edilen bu tarifle okuduğum yer arasındaki bağlantı ise şu; bir îmân talimi ve seyahati olan Ayet-ül Kübrada görülenler, şehadetler "irade ederek ifade edilince" yani gayret gösterilince îmân kalbe ilka ediliyor. Artık bundan sonraki basamaklarda tam anlamıyla îmân hükmedecektir.
Artık şehadetler irade edilince, yani îmânla bakılınca bir mânâ kazanacaktır. Adeta başlı başına bir mânâya dönüşecektir. İlginçtir 5. Mertebede artık "...bu mânâyı ifade için..." ibaresi kullanılacaktır. Şehadetler gibi bir kelime bile kullanılmamıştır.
Her şey îmânla bir anlam kazanınca artık birer hakîkate dönüşecektir, terfi edecektir. Şahit olunan şeyler artık birer hakîkattir aynı zamanda. Öyleyse 6. mertebede "...İşte bu mezkûr hakîkatleri ve şehadetleri ifade mânâsıyla" denilecektir.
7. Mertebede her şey hakîkate inkılab etmiştir. Oradaki ifade "... bu mezkûr hakîkatleri ifade mânâsıyla..." şeklindedir.
8. Mertebeye gelindiğinde hakîkatleri artık şuurlu kişilerden ders almaya başlayacaktır seyyahımız. İlk olarak yolcumuz diğer peygamberlerden ders alacaktır. Zaten orjinal ifade artık "...İşte bu yolcunun mezkûr dersini ifade mânâsında..." dır. Bundan sonraki her şey bir ders olacaktır.
9. Mertebede de dersler devam etmektedir. Bu yüzden "bu dershaneden aldığı derse kısa bir işaret olarak" denilmiştir.
10. Mertebede ders veren kişiler zikir eden tarîkat ehli, tasavvuf ehli olunca dersler aynı zamanda feyze dönüşür. Burada da "İşte, bu misafirin tekkeden aldığı feyze kısa bir işaret olarak" denilecektir.
11. Mertebede dersler sürmektedir. "İşte, bu yolcunun melâikeden aldığı derse kısa bir işaret olarak" denilecektir.
Alınan dersler arttıkça mârifet-i îmâniyeye, îmân bilgisine yenileri eklenmekte adeta her ders birer marifet-i îmâniye haline gelmektedir. 12. ve 13. mertebede kullanılan ifade de yine bu yöndedir: "...mârifet-i îmâniyeye kısa bir işaret olarak..."
14. ve 15. Mertebelerde de sanki bu ikisi yani alınan dersler ve mârifet birleştirilimiş gibi "...İşte, bu meraklı misafirin âlem-i gaybdan aldığı ders-i marifetine kısa bir işaret olarak..." denilecektir.
16. Mertebede Asr-ı Saadetten dersler alınır. İfade bu sefer "...o medrese-i nuraniyeden aldığı derse kısa bir işaret olarak.." şeklindedir.
17. Mertebede artık Kur’ân doğrudan ders vermektedir. Verilen dersin artık tam anlamıyla îmân ve daha da ötede tevhîd dersi olması gayet makuldür. Zaten kullanılan ifade ilginç bir şekilde kullanılacaktır: "...Kur'ân'dan aldığı ders-i tevhid ve imânâ kısa bir işaret olarak..."
18. Mertebede îmân dersleri bu sefer kâinatın bütününden çıkarılacaktır. "İşte, dünya seyyahının kâinattan aldığı ders-i imanîye kısa bir işaret olarak..." denilmiştir.
19. Mertebede artık zirveye ulaşılmıştır. Doğrudan doğruya Zat-ı Akdesten ders alınır. Bu mertebede "... İşte, bu yolcunun bu makam-ı kudsîden aldığı dersin kısa bir meâline bir işaret olarak..." ibaresi kullanılmış. Bu son mertebede ibaredeki farklılık şudur; diğer derslerde dersin kendisine işaret edilebilmektedir. Ama bu makamda sadece kısa bir mealine işaret edilmiştir. Çünkü bu makam biraz sırlı bir makamdır. Alınan dersin kendisini anlatmak da biraz zordur. Dolayısıyla burada sadece mealine işaret edilebilmiştir.
Görüldüğü gibi 19 Mertebenin her birinde kullanılan az farklı ifadeler, bu küçücük farklarıyla ne kadar güzel mânâlara yol açmıştır. Adeta bir yükselişin kısa bir özeti, imanın elde edilmesinde ve yükseltilmesindeki mertebeleri, ve daha aklımın almadığı pek çok şeyi ne kadar güzel ve kısaca ifade etmiştir, özetlemiştir.
Son olarak belirtelim ki; bu ifadelere yüklenen mânâlarda kusurlar varsa bana aittir. Bu ifadelerden sadece bu anlamlar değil, başka nice anlamlar da çıkartılabilir. Yeter ki Risâle-i Nur'un hiç bitmez tükenmez bir hikmet hazînesi olduğunu unutmayalım...
[email protected]
|