Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

İslam YAŞAR

‘Risâle-i Nur bu vatana hakimdir’ (2)



Zübeyir Gündüzalp...

‘Nur’un bayramını' Bediüzzaman'la birlikte yaşayanlardan biri de oydu. Cemaata daha nice Nur bayramları yaşatmak için Tahirî, Abdullah, Ceylan, Bayram, Hüsnü, Sungur gibi bazı Nur Talebeleri ile yaşanan hadiseleri görüştü ve onlara Üstadın "Benim meslek ve meşrebimi ve Risâle-i Nur'un meslek ve meşrebini, benden gördüğünüz gibi muhafaza etmeye mecbursunuz" sözlerini hatırlattı.

Hepsi Zübeyir'in; Üstadın yanında hususî bir yerinin olduğunu bildikleri, onu 'Nur'un sadık kahramanı, Nur'un büyük kumandanı, Zübeyir'imi kâinata değişmem' diyerek taltif ettiğini duydukları için onun yanında yer aldılar.

Zübeyir, Isparta'da, Eskişehir'de, Ankara'da yaptığı bu görüşmelerden sonra Elazığ'a, Kastamonu'ya, İzmir'e gidip Hulusi'nin, Mehmed Feyzi'nin, Ahmed Feyzi'nin ve o havalideki diğer müessir Nur Talebelerinin de fikrini aldı ve İstanbul'a gidip oradaki Nur Talebeleri ile çalışmaya başladı.

İlk olarak Bediüzzaman'ın "Mümkün olduğu kadar geçici rüzgârlara ehemmiyet vermeyiniz, bakmayınız. Zaten mabeyninizde samimî tesanüt ve meşveret-i şeriye, sizi öyle şeylerden muhafaza eder. İçinizdeki şahs-ı manevî fikrini, o meşveretle bildirir" şeklindeki sözlerinden hareket ederek bir istişare heyeti kurdu.

Bediüzzaman'ın hizmetinde bulunan bazı talebelerinden ve mahallinde temayüz etmiş Nur müdebbirlerinden teşekkül eden heyet üyeleri ilk olarak hizmetin merkezîleştiği yerlere giderek zihinlerde hasıl olan tereddütleri izale ettiler ve cemaatin derlenip toparlanmasını sağladılar.

Bir mesele zuhur ettiği zaman veya ihtiyaç hasıl oldukça meşveret heyetini toplantıya çağırıp meseleleri müzakere etti ve meşveretten çıkan kararlara göre hareket ederek dershane hizmetlerinin ve Risâle neşriyatının intizamlı bir şekilde işleyişini temin etti.

Bu arada hem Risâlelerden ve lâhika mektuplarından Nur hizmeti ile ilgili bahisleri seçerek Hizmet Rehberi'ni hazırladı; hem de Said Nursî'nin içtimaî hadiseler karşısında söylediği sözleri, yaptığı hareketleri, takındığı tavırları esas alarak bazı içtimaî prensipler ortaya koydu.

Risâle-i Nur Külliyâtı gibi büyük bir kaynağa sahip olan ve beynelmilel hedefler taşıyan bir hareketinin mensuplarının, zamanın ilmî gelişmelerinden bihaber olmaları, içtimaî gerçeklerinden uzak durmaları ve her seviyeden insana hitap etmenin icaplarına riayet etmemeleri mümkün değildi.

Öyle yaptıkları takdirde şevk vesileleri azalır, tesir sahaları daralır ve muhatapları üzerinde, hareketin sadece müntesiplerine münhasır bir yaşayış şekli olduğu kanaati uyandırırdı.

Bu gerçeği nazara alan Zübeyir; Risâle-i Nur'u, 'matbuat lisanıyla' milletin irfanına arz ederek 'Nur'un naşir-i efkârı' olacak gazetelerin, dergilerin çıkarılmasına öncülük etti.

Ayrıca insanların, Nurlarla irtibatını sağlayacak farklı kitapların neşrine, Nur camiasının cemiyetle kaynaşmasını temin edecek vakıfların, derneklerin, teşekkülüne ve bu hizmetleri maddî yönden destekleyecek şirketlerin kurulmasına zemin hazırladı.

Risâle-i Nur hizmetinde belli bir merkez yoktu. Nur Talebeleri merkeziyetçi anlayışla hareket etmiyorlardı. Risâle-i Nurların derslerinin yapıldığı her yer, o hizmet mahallinin merkezi sayılırdı.

Lâkin Risâle-i Nur Külliyatı orada basılıp dağıtıldığı, istişarelerin çoğu orada yapıldığı ve gerektiğinde başka yerlere de yardım edildiği için İstanbul, zamanla fiilî bir merkez hüviyeti kazandı.

Her an üzerlerinde ağırlığını hissettikleri baskılara, zulümlere, hapislere, eziyetlere, takiplere ve içinde bulundukları maddî imkânsızlıklara rağmen, hizmetin işleyişine sekte vermeden hedefleri gerçekleştirmeye başladılar.

Sadakatin ve sebatın zaferiydi gelinen merhale. Bu cesaret, metanet, şevk ve gayret, zaten Bediüzzaman'ın “Her bir adam, eğer hanesinde dört-beş çoluk çocuğu bulunsa, kendi hânesini bir küçük medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zât birleşsin ve bu heyet, bulundukları haneyi küçük bir medrese-i Nuriye ittihaz etsin" tavsiyesini fiilen yaşamakta olan cemaati daha da hareketlendirdi.

Nur Talebelerinin, bulundukları yerlerde günün bazı vakitlerinde kendi aralarında yaptıkları hususî derslere, haftanın muayyen günlerinde daha geniş çevrelerle yapılmaya başlanan dersler de ekleyince her ev, işyeri ve mahal Medresetü'z-Zehra'nın küçük bir şubesi hâline geldi.

Böylece Isparta'da, Ankara'da ve Anadolu'nun bazı şehirlerinde hususî mahiyette küçük çaplı hizmetler de olmakla birlikte, Risâle-i Nur'un şahs-ı mânevîsi Zübeyir'in ve Tahirî, Abdullah, Sungur, Bayram gibi saff-ı evvellerin temsil ettiği bu cemaat etrafında teşekkül etti.

İhtilâlcilerin bütün baskılarına rağmen Nurcuların kısa zamanda derlenip toparlanarak maddî ve mânevî sahada yeni hizmet hamleleri yapacak seviyeye ulaşmaları, ihtilâlden büyük zarar görerek birliğini bütünlüğünü kaybeden dinî cemaatlerin ve demokrat çevrelerin de dikkatini çekip takdirini kazandı.

İhlâsın, samimiyetin, sadakatin, cesaretin, metanetin ve uhuvvetin tezahürü olan bu cemaatin yaptığı İslâmî faaliyetler; diğer cemaatler, dinî hizmet gurupları ve bazı demokratlar tarafından da desteklendi.

Bu umumî teveccüh sayesinde, zamanın müçtehidi olması hasebiyle Bediüzzaman Said Nursî'nin temsil ettiği İslâmın şahs-ı mânevisi de yeniden canlanmaya başladı.

Siyasî ve içtimaî yönden memlekette çok farklı gelişmeler yaşandığı ve cemiyet değişik fikir akımlarının mecraı hâline getirilmek istendiği için Nur Talebeleri de çeşitli çevreler tarafından o handikabın içine çekilmek istendiler.

Zübeyir hayatta iken, hayatının şiarı hâline getirdiği sadakatinin tezahürü olarak yapılan istişarelerde her meseleyi Risâle-i Nur'la izah ederek muhataplarını ikna veya ilzam ettiği için meydana gelen hadiselerden Nur hareketi fazla zarar görmedi.

Onun vefatından sonra serbest kalan bazı temayüllerin harekete geçmesi neticesinde zuhur eden mevzii ihtilâflara rağmen istişareye dayalı bir işleyiş şekli olduğu için Nur Hareketinin istikrarlı intişarı yıllarca devam etti.

Nur Talebelerinin medenî münasebetleri sayesinde devlet ricalinin, hükümet erkânının, bazı bürokratların ve ekser icraatı inkârı işmam eden entel çevrelerin Bediüzzaman ismine takındıkları muannit tavırlar kırıldı.

Kazanılan her başarı gibi katedilen bu merhale de yeni hizmet sahalarının açılmasına zemin hazırladı ve daha önce değişik vesilelerle farklı isimler altında yapılan Bediüzzaman, Risâle-i Nur muhtevalı kapalı salon toplantıları resmen o isimler adına tertip edilmeye başlandı.

Bu arada pek çok dâvâlar açıldı, mahkemelere gidildi, haksız yere verilen cezalar çekildi ama o zamana kadar resmî çevrelerce Risâle-i Nurların üzerine yapıştırılmaya çalışılan 'yasak yayın' yaftası yırtıldı.

Bunun üzerine, Bediüzzaman'ın, eskiden beri Risâle-i Nurların neşriyle meşgul olan talebelerinin yanı sıra, farklı telâkkiler taşıyan bazı talebeleri de Risâle neşretmek için yayınevleri kurdular.

Risâle-i Nurların neşriyatı bunlarla da kalmadı. Bediüzzaman'ın 'Risâle-i Nur, ona şakirt olmak şartıyla herkesin kendi malı gibidir" sözünden hareket eden müteşebbis mizaçlı bazı kişiler de Nuru tedaî ettiren isimler altında farklı yayınevleri kurarak âdeta Risâle neşretme yarışına giriştiler.

Ülkede insanların ekonomik durumları düzelip kültür seviyeleri yükseldikçe memleketin siyasî, iktisadî ve içtimaî şartları normalleşti. Buna paralel olarak sair fikir hareketleri gibi Nur cemaatinin de yapısı gelişti, hizmet sahaları çoğaldı.

Farklı mizaçtaki insanlar, fıtratlarının iktizası olan sahalarda hizmet etme imkânı buldukça birleşip küçüklü büyüklü gruplar teşkil ederek Risâle-i Nur'un bir rüknünü ihya ettikleri nisbette Nur hareketi içinde yer alma şansı buldular.

Risâle-i Nur'un millete mal olduğunu gösteren bu gelişmeler; Nur ekolünde yetişmese de memleketin gerçeklerine, milletin değerlerine sırt çevirmeyen mutedil, muhakemeli ve ehl-i insaf yazarları, ilim, fikir adamlarını etkiledi.

Ekseriyeti Said Nursî'nin hayatını inceleyip eserlerini okuyarak, bazıları da onun yaptığı tespitlerin ve koyduğu teşhislerin isabetli olduğunu, sözlerine herkesçe itibar edildiğini görerek yeri geldikçe eserlerinde, konuşmalarında ondan bahsetmeyi meziyet addettiler.

Bazıları bunu, onun sözlerini fikrî bir maya gibi kullanıp kendi düşüncelerini ona göre şekillendirerek ifade etti, bazıları da Risâlelerden iktibas ettiği sözlerle, vecizelerle, parçalarla yaptı.

Bediüzzaman'dan bahseden yazılar, sözler ve onun adına yapılan faaliyetler millet mabeyninde makes buldukça, henüz onun hakkındaki önyargılarından kurtulamayan bazı muarızlar taarruza geçerken; yapılan iktibasları hazıra konmak şeklinde telâkki eden muterizler de itiraz ettiler.

Önceki asırlarda pek çok mürşid ve şair gibi Mevlânâ hakkında da eser yazan veya Mesnevîden, Divan-ı Kebirden iktibaslar yapan bazı şairler ve yazarlar için de benzer ithamlarda bulunulmuştu.

“Esrarımı Mesnevîden aldım

Çaldımsa miri malı çaldım”

O zaman böyle cevap vermişti Şeyh Galip, Hüsn-ü Aşk Mesnevîsinin bazı bölümlerinin Mevlânâ'nın Mesnevîsine benzediğini söyleyerek kendisini bir nev’î hırsızlıkla suçlayan münekkitlere.

Bediüzzaman hakkında yazdıkları yazılardan ve Risâle-i Nurlardan aldıkları parçalardan dolayı tenkit edilenler de yapılan taarruzlara ve itirazlara; Said Nursî'nin bu milletin yetiştirdiği büyük bir âlim olduğunu, Risâle-i Nurların da artık miri malı sayıldığı için herkes tarafından serbestçe kullanılabileceğini söyleyerek mukabele ettiler.

Kabullenmenin ve mensubiyet hissederek sahip çıkmanın neticesi olan bu hâl; sadece âlim, yazar, mütefekkir gibi havassa mensup insanlara münhasır kalmadı. Cemiyetin her kesiminden pek çok insan da yeri geldikçe sözleri, hâlleri, hareketleri ile Said Nursî'ye sevgisini ve Risâle-i Nura ilgisini ifade etti.

Zaman geçip haberleşme imkânları geliştikçe ve medya mevkuteleri çoğaldıkça bu ilgi de arttı ve gazete, dergi, kitap sayfalarından radyo mikrofonlarına, televizyon ekranlarına, video bantlarına, CDlere, internet sitelerine aksederek her sahada intişar etti.

Elbette o badireleri atlatıp merhaleleri geçerek bu intişarı sağlamak pek kolay olmadı. Sadece dost, kardeş ve talebe dairesindeki Nurcular değil, onların aile efradı ve akraba çevreleri de yıllarca hem maddî, hem de mânevî yönden nice sıkıntılar çekip eziyetlere katlandılar.

Onların gösterdikleri cesaret, metanet, sadakat ve fedakârlıklar sayesinde, memlekette Said Nursî'nin adını duymayan ve Risâle-i Nur'un mahiyetini bilmeyen insan pek kalmadı.

Gerçi hepsi ona taraftar olmadı. Hatta bu hâl, sayıları çok az da olsa bazılarının muannidane muhalefetlerini kavîleştirdi. Ama onlar dahil hiç kimse, Risâle-i Nur'un hiçbir meselesini çürütemediği gibi, Nur Talebelerinin İslâma yakışmayan, Kur'ân'a mugayir herhangi bir hâl ve hareketlerinden de söz edemedi.

Böylece Bediüzzaman Said Nursî'nin mezkûr hitabında, 'Biraz sıkıntı çekeceksiniz, ama sonu iyi olacak' diyerek iyi olacağını müjdelediği son tahakkuk etti.

Risâle-i Nur, mânen vatana hakim oldu.

Şimdi de hızla dünyaya yayılıyor.

26.08.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (19.08.2007) - ‘Risâle-i Nur bu vatana hakimdir’ (1)

  (12.08.2007) - Her sonun bir de sonrası vardır

  (05.08.2007) - Çam Dağına çıkarken

  (29.07.2007) - Saraya değişilmeyen çardak

  (22.07.2007) - İki âlimin portresi

  (15.07.2007) - Asırları saran eserler

  (08.07.2007) - İlk Medrese-i Nuriye’de

  (01.07.2007) - Yeni şeyler söyleme zamanı

  (24.06.2007) - Yüz yılda bir de olsa

  (17.06.2007) - Son Medrese-i Yusufiye

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri