Bugün Lâhika sayfamızda çıkan nurlu pasajlarda, aylar süren kuraklığın kandil gecelerinde coşan rahmet sağanağı ile son bulduğu anlatılırken, bunun hikmetleri nazara veriliyor.
O pasajlardan birinde tasvir edilen tablo, sanki günümüzdeki durumu da anlatıyor gibi:
İki aydan beri devam eden kuraklık ve yağmursuzluk... Her tarafta namazlardan sonra edilen pek çok duaların akim kalması... Herkesin ümitsizlik içinde derd-i maişet endişesiyle kalben ağlar duruma düşmesi... Ve Regaib gecesinde, üç saat içerisinde yüzden fazla gök gürlemesi eşliğinde yağan rahmet sağanağı...
Bu yağmuru “Kâinat o geceyi alkışlıyor” diye yorumlayan Üstad, ayrıca şu ifadeyi kullanıyor: “Çok emarelerle Risale-i Nur bir vesile-i rahmet olmasından, bu rahmet ima eder ki, herhalde ehemmiyetli bir fütuhatı perde altında vardır.”
Hep birlikte görüp yaşadığımız gibi, bizler de aylardır devam eden dehşetli bir kuraklık afeti ile karşı karşıyayız. Yağışsız geçen kış ve baharın ardından aşırı kurak bir yazı idrak ediyoruz.
Birbiri peşi sıra kuruyan dev baraj ve göllerden, gür ırmaklardan geride kalan manzaralar son derece irkiltici, düşündürücü, dehşet verici.
İşte bu hazin tablo ile oluşan karamsarlığın dalga dalga yayıldığı bir ortamda, gündüzünden itibaren Berat gecesinde gelen ferahlatıcı rahmet sağanağını da, o nurlu pasajlarda yapılan anlamlı tahlillerdeki mesajlar çerçevesinde okumamız gerekiyor.
Söz gelişi, bu defa perde altında nasıl bir “ehemmiyetli fütuhat” oldu ki, böyle bir rahmet ikramına muhatap olduk?
Berat gecesinin tam ertesi gün başkent zirvelerinde gerçekleşen değişimin bu suale iyi bir cevap teşkil ettiğini düşünen birçok kişinin bulunduğunu biliyoruz.
Bir cihetten, millet ekseriyetinin fiilî ve kavlî duasıyla, hasbî ve samimî beklentileriyle gelen bu değişim, elbette ki büyük bir fütuhat sayılır.
Ama bu fütuhatın kalıcı olması ve hayırlı neticeler getirmesi, başka şartların da tamamlanmasına bağlı. Ve bunların başında, bu boyutlardaki bir kuraklık afeti için kadere fetva verdiren vahim hata ve günahların terki geliyor: Irak’taki zulümlerin dolaylı ortaklığından bir an önce kurtulunması, dünyevîleşme salgınına dur denilmesi ve bid’a rejiminin referanslarından medet umma yanlışından vazgeçilmesi gibi...
Üstad, duaların kabulüne set çeken en önemli sebeplerden birini “bid’aların camilere girmesi” olarak ifade ediyor (Lem’alar, s. 107).
Ama Berat gecesinde bile, bazı büyük camilerdeki dualarda “bid’a rejiminin müessisi”ni araya sıkıştırma “kurnazlığı” sergilenerek, kandil hürmetine gelen rahmet müjdesinin devamına set çekecek çok vahim bir hata daha işleniyor.
(Kuraklık afetinin, geçen 68 yıl boyunca hiç kimsenin aklına gelmemiş “parlak” bir fikirle, aynı adres için camilerde 68 hatim okunmasından sonra daha da şiddetlendiği unutulmasın.)
Berat gecesi gelen rahmet, bizim onca günah ve hatalarımıza rağmen, aczi ve hulûsi kalbimize izafeten, sonsuz rahmet hazinesinden açılan yeni bir müjde kapısının aralanışıydı. Bizi kuraklıkla terbiye edilme noktasına taşıyan hatalarda ısrar ederek o kapıyı tekrar kapattırmayalım.
* Müsbet kişiliğiyle tanıdığım Şakir Süter'e Allah'tan rahmet, ailesine sabır niyaz ediyorum.
29.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|