Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hasan GÜNEŞ

İşbölümü ve ihlâs



Geçenlerde, İngiltere’de kalan bir arkadaşımız elektronik postayla İngiltere Merkez Bankasının yeni basmış olduğu Yirmi İngiliz sterlininin fotoğrafını gönderdi. Arkadaşımız eklediği notta “Bediüzzaman Hazretlerinin İhlâs Risâlesinde bahsetmiş olduğu iğne ustaları” diyerek konuya dikkat çekiyordu.

Paranın üzerinde teorinin ve bir çok ekonomik gelişmenin teorisyeni ve mucidi olan meşhur Adam Smith’in resmi ve iğne imâlâtı yapan atölyenin tasviri var. Resim yazısı olarak da “İşbirliği ve iğne üretiminde büyük artış” yazısı yerleştirilmiş.

Anlaşılan İngiltere yönetimi, geçmişteki başarılarının derin izlerini ve kendilerini bir zamanlar dünya hâkimi yapan sanayi inkılâbının esaslarını hatırlamak ve belki de gittikçe artan ferdiyetçilik hastalığının önüne geçmek maksadıyla konuyu gündeme getirmiş.

Şimdi İhlâs Risâlesi’ndeki bölüme bir göz atalım: “Ehl-i san’at, netice-i san’atı ziyade kazanmak için, iştirak-i san’at cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar. Hattâ dikiş iğneleri yapan on adam, ayrı ayrı yapmaya çalışmışlar. O ferdî çalışmanın, her günde yalnız üç iğne, o ferdî san’atın meyvesi olmuş. Sonra, teşrikü’l-mesâi düsturuyla on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir, ve hâkezâ... Her birisi iğne yapmak san’atında yalnız cüz’î bir işle meşgul olup, iştigal ettiği hizmet basit olduğundan vakit zayi olmayıp, o hizmette meleke kazanarak, gayet sür’atle işini görmüş. Sonra, o teşrik-i mesâi ve taksim-i a’mâl düsturuyla olan san’atın semeresini taksim etmişler. Her birisine bir günde üç iğneye bedel üç yüz iğne düştüğünü görmüşler. Bu hadise, ehl-i dünyanın san’atkârları arasında, onları teşrik-i mesâiye sevk etmek için dillerinde destan olmuştur.”

Bugün işbölümü ve işbirliği gibi kelimelerle ifade edilmeye çalışılan teşrikü’l-mesâi, iştirak-i san’at ve taksim-i a’mâlin sistematik hale gelmesi iğne imâlâtında başlayıp sanayinin tüm branşlarında vazgeçilmez hale geldi. Ulaşımın kolaylaşması ve ticaretin yaygınlaşması ile tek bir firma, bir sahada neredeyse tüm dünyanın ihtiyacını karşılayacak bir üretim yapabiliyor. Teşrikü’l-mesâi ve iştirak-i san’atı sağlayamayan firmaları dünyanın öbür ucunda da olsa ne kadar koruma zırhı olursa olsun ticarî hayattan siliyor.

Yakın zamana kadar iğneyi bile dışardan satın alan bir memleketin insanları olarak sistem ve prensip bazında çok şeye ihtiyacımız olduğu kesin. Gerçekten de bugün Asya’nın, Doğunun geri kalmasında, çağı yakalayamamasındaki en önemli eksikliklerden birisi de budur. Yani usulüne uygun bir araya gelememek, işbirliği ve işbölümü yapamamak, ihtisaslaşmaya önem vermemek, ve işleri her işi bilir vehmettiğimiz birilerine havale etmek gibi esasta yapılan hatalar her işin sonuçsuz kalmasına sebep olmaktadır.

Gerçekte bugün sanayi açısından bakıldığında iğneden uçağa kadar bir çok şeyi imal etmenin artık çok fazla zorluğu yoktur. Elbette teknolojideki mühim detaylar küçümsenmemeli, ancak esas problem kalite, zaman, hız, ucuzluk, ihtiyaca uygunluk ve devamlılık gibi önemli unsurlardadır. Bunları başaramıyorsanız, o işi yapıyor sayılmıyorsunuz artık…

Şimdi de bu iş bölümü konusunun Risâle-i Nur’a neden girdiği meselesine gelecek olursak aynı risâleden devam edelim: “İşte, ey kardeşlerim! Madem umur-u dünyeviyede, kesif maddelerde böyle ittihad, ittifak ile neticeler, böyle azîm yekûn faydalar verir. Acaba, uhrevî ve nurânî ve tecezzî ve inkısama muhtaç olmayarak ve fazl-ı İlâhî ile her birisinin aynasına umum nur in’ikâs etmek ve her biri umumun kazandığı misil sevaba mâlik olmak, ne kadar büyük bir kâr olduğunu kıyas edebilirsiniz. Bu azîm kâr, rekabetle ve ihlâssızlıkla kaçırılmaz!”

İnsanın maddî ihtiyaçlarının şiddetlenmesi ve kazanç arzusunun alabildiğine artması nasıl dünyevî işlerde iştirak-i san’at ve teşrikü’l-mesâi gibi prensiplere mecbur ediyorsa, koca dünya mülkünün bile yanında bir iğne kadar değeri olmayan bâkî hayat ve manevî hizmetler için aynı zarûreti mutlaka hissetmemiz gerekiyor.

30.08.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (14.08.2007) - Sivil ve asker

  (12.02.2007) - Asabîlik

  (03.02.2007) - Hamiyet ve taassup

  (25.01.2007) - Sistemin suçu

  (18.01.2007) - Kayyûm ve devlet

  (10.01.2007) - Petrol ve diktatör

  (28.12.2006) - Lider ve kült

  (18.12.2006) - Pinochet ve âhiret

  (13.12.2006) - Emanet ve lakîta

  (05.12.2006) - Köprü ve Papa

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri