AKP’nin seçim öncesinde yeni ve sivil bir anayasa için kuvvetli bir taahhütte bulunmadığı, “Nice AK yıllara; güven ve istikrar içinde durmak yok, yola devam” adıyla yayınlanan seçim bildirgesinin konuya ilişkin yarım sayfalık bölümündeki donuk ifadelerle sabit.
Buna karşılık, seçimin ardından, AKP’nin oluşturduğu bir akademisyenler komisyonu tarafından hazırlandığı belirtilen anayasa taslağı ile ilgili haberler günlerdir medyada yer alıyor.
Ve bu haberlerde, öteden beri statüko cenahı ile AKP arasında gerginlik konusu olagelmiş “mayınlı alanlar”da, statüko açısından son derece tahrik edici sayılabilecek mesajlar veriliyor.
Yüksek yargı ve YÖK’le ilgili radikal düzenlemeler, vatandaşlık tarifinin değişmesi, Atatürk ilke ve inkılâplarına yapılan referansların azaltılması, hattâ eğitimde uygulanan başörtüsü yasağının kaldırılması bunların başında geliyor.
Bunların peyder pey gündeme taşınması ise, haliyle karşı tepki birikimini besliyor. Adeta bir red cephesinin oluşması isteniyor, bekleniyor.
Ve bu da oluyor. Taslak bir “AKP anayasası” olarak mahkûm ediliyor ve filmin bir kez daha geriye sarıldığı, yani mâlûm kutuplaşma ortamının bu taslak üzerinden yine kızıştırılmaya doğru götürüldüğü sıkıntılı bir sürece giriliyor.
Nitekim AKP yönetimi de bunu görmüş olmalı ki, günlerce devam eden suskunluğunu bozarak, Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın ağzından, basında haberleri çıkan taslağın partiye ait olmadığını, hazırlayan uzmanları bağladığını açıkladı.
Bu demektir ki, şimdiye kadar taslağa atıfla haber konusu yapılan değişikliklerin çoğunun gerçekleşme şansı ve ihtimali son derece zayıf.
Başörtüsü yasağını anayasaya konulacak bir cümle ile kaldırma meselesi bunların başında geliyor. Medyadaki ilk haberlere göre bu konu hakkında anayasaya “Kimse eğitim ve öğrenim hakkından kılık kıyafeti nedeniyle alıkonamaz” veya “Eğitim-öğretim kurumlarında kılık-kıyafet serbesttir” cümlelerinden biri konulmak suretiyle sorunun çözülmesi öngörülüyordu.
Birkaç yönden problemli ve sıkıntılı bir formül bu. Yöntem olarak, Özal’ın ters tepen ve sıkıntının bugünkü noktaya gelmesini netice veren “kanunla çözme” girişiminin anayasa üzerinden tekrarı niteliğinde. Ama başörtüsünü anayasanın değişmez maddelerine aykırı sayan zihniyet karşısında başarı şansı az, gerilimi daha ileri boyutlara taşıma ihtimali ise yüksek.
Başörtüsünün Köşke çıkmasına karşı oluşan hazımsızlığın ne gibi sonuçlar vereceğinin kestirilemediği bir tedirginlik ortamında işin bir de bu yoldan kaşınması krizi iyice tırmandırabilir.
Bunun önünü kesmek için olsa gerek, Fırat “Böyle bir madde anayasada yer almaz. Anayasa yönetmelik değildir” diye noktayı koydu.
Bu durumda, Başbakanın bu konuda ayrıca konuşmasına bile gerek kalmayabilir. Ki Erdoğan seçim öncesinde, başörtüsü için hiçbir zaman çözüm vaadinde bulunmadığını defaatle tekrarlamış ve çözüm için gerektiğini söylediği “kurumsal mutabakat”ın tahakkukunu 367’nin üzerinde milletvekili çıkarma şartına bağlamıştı.
Yani, başörtüsü açısından AKP cephesinde yeni birşey yok. Hayrünnisa Hanımın Köşke çıkmasının ne getirip ne götüreceği ise meçhul.
01.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|