Tepkiler umulanın çok üstünde oldu. Seçilmiş bir cumhurbaşkanına “Sayın Cumhurbaşkanı!” diye hitap etmek, yazılı ya da yazılı olmayan hiç bir kanun veya yönetmelikte yok. Demokrasilerde kurumları temsil etmek ayrı, kurumu temsil eden şahsın özel kimlik ve kişiliği ayrı şeylerdir. Daha kısası makama hürmet başka, şahsa hürmet başkadır. Beğenmediğimiz bir kişi yasal yollardan ve teamüllere uygun şekilde bir makama geldiği zaman onun şahsına değil, bulunduğu makama saygı duyarız. Kişisel görüş ve intibalarımız ya da şahsî kanaatlerimiz o şahsı tanımama hakkı vermez bizlere.
Gerçi 30 Ağustos resepsiyonunda devletin zirvesi sıcak görüntülerle dolu bir renkli manzara sundu. Ancak hâlâ kafalarda soru işaretleri ve sitem dolu ünlemler dolaşmıyor da değil. Öyle ya sen kalk demokratik sistemle, cumhuriyet rejimi içinde milletin oylarıyla mebus kılınmış, vekâlet almış yüce Meclisin üyelerince anayasa ve kanunlara uygun bir uygulamayla büyük çoğunluğun oyunu alarak cumhurbaşkanı, başbakan veya bakan veya belediye başkanına sanki başka bir ülkeden, başka milletlerin gönderdiği biriymiş gibi hitap et. Meselâ cumhurbaşkanım yerine cumhurbaşkası demeye gelecek şekilde “Sayın cumhurbaşkanı” diye hitap et.
Doğrusu bu devletin meşrû geleneklerini derinden yaralayabilir. Bir çok makamı, hatta bu sözlerin sahibinin makamını bile tartışılır hale getirir. Çünkü demokrasilerde seçilmişler daima atanmışların önünde gelir. Temel esprisi budur. Bu yoksa demokrasi yaralı ve alil demektir. Ve demokrasilerde kimsenin böylesine devletin memuru makamındayken seçilmişlerin en tepe noktasındaki insana bu şekilde hitap hakkı yoktur. Sayın Gül, resmiyette ve yasal olarak bu milletin ve bu devletin cumhurbaşkanıdır.
Demirel’in geçmiş dönemlerde çevresindeki gazetecilere anlattığı bir fıkra vardır. Yerini ve makamını unuttum. Fakat bu fıkrayı bu gün için anlatmaya ihtiyaç var. Bir köyde ezan okuyacak imam yokmuş veya ölmüş. Cemaat içinde de ezan okumayı bilen bir Allah’ın kulu yok. Bir kişi biliyor, ama o da Ermeni ve Hıristiyan. Ona rica minnet ezanı sen oku diyorlar. Ne var ki Ermeni vatandaş için bu bir din-iman meselesi. Tereddüt ediyor. Ancak cemaatin ısrarlarına dayanamayarak minareye çıkıyor ve ezana başlıyor. Yüksek sesle “Allahu ekber. Allahu ekber” diyor alçak sesle her cümlenin sonunda” derler” diye ekliyor. Eşhedüenlailahe illallah “derler. Eşhedüenne muhammederresulullah” derler. “Hayye alessalah” derler. “Hayye alel felah” derler, şeklinde ince zekâsıyla bu işi bitiriyor.
Bazılarımızdaki Cumhurbaşkanlığı makamıyla, sayın Gül’ün şahsî profili arasındaki imajinasyon farkı yüzünden işte böyle cumhurbaşkası gibilerden im, ım eki okunmuyor. Demokrasilerde işte bu im, ım ekine kaldıysak işimiz bayağı uzun sayılır. Ne var ki işin en zor kısmı bu im-um-ım eklerini bir yerlere kendi zannınca mesaj vermeye çalışanların sırtına biner. Bu yük ağırdır taşınması bayağı meşakkatlidir. Hele bir de omuzlarda önceki yükler de varsa...
Cumhurbaşkanı kelimesinin yalın hali, i hali, e hali, de hali ve den halinden sonra bir de mülkiyet zamirleri eklenerek ım, in, ımız, nız gibi konumları üzerinde çalışmak herhalde demokrasimizin ilk mektep çocuğuna öğretilenler seviyesinde olduğunu mu gösterecek ki?
Bırakın gitsin.
01.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|