TBMM bugün, normal şartlar altında 11. cumhurbaşkanını seçecek. İnşallah kazasız, belâsız demokrasi testinden geçeriz. Bu ifadeler, geçmişin demokrasi dışı acılarından geriye kalan üzüntülerimizin tercümesidir. Geleceğe ümitle bakma arzusunun da tezahürüdür.
CHP’nin payandasız muhalefeti, hem kel hem fodul. Artık, tahrik ettiği ve motivasyon aldığı kaynaklara eskisi kadar yakın görünemiyor. Belki başarısızlığına, müttefikleri de üzülüyorlar. Ya da “Bu beceriksizlerle bir yere varamayız” noktasına geldiler.
Kim bilir? Bakarsınız, yakında CHP’yi camiye alıştırırlar. Öyle ya, seçmenin nabzını tutmanın asgarî şartı muhafazakârlık olduğunu, bütün sosyal analizler ortaya koyuyor.
CHP böyleyken, onunla dirsek temasındaki bazı devlet organları da temkinli bir sürece girdiler. Meselâ YÖK, dut yemiş bülbül gibi. Suskun ve demokrasiye karşı kabadayı niteliğindeki siyasî söylem ve çıkışlarından geriye gidiyor.
Zaten YÖK başkanı Kasım’da değişecek. Sivil anayasa çalışmalarına göre, yeniden tanzim edilip, tarihe karışırsa, eminim ki, yüksek öğrenimin önü açılacaktır.
Bu kolu-kanadı demokrasi dışı çalışan 12 Eylül kurumu YÖK, CHP’yi yalnız bırakıp gidecekken, CHP’de matem hali var.
Bir sebebi de Cumhurbaşkanı Sezer’in gidişi. Son gününe girmişken bir paragraf açmak yerinde olacak. Siz bu satırları okurken büyük ihtimalle “10. cumhurbaşkanı” veya “Eski cumhurbaşkanı” ünvanına çekilecek.
Sezer, cumhurbaşkanlığında soğuktu. Sempatisi olmadı. Halka mesafeliydi. Görevini yaparken, hukuku ideolojik kalıpta uygulayarak, bir çok atama ve uygulamayı engelledi. Çankaya’ya hapsoldu. Kendi içine kapanık halini sürdürdü.
Bu arada yolda Emin Çölaşan’la karşılaştığında arabasından inip, hoş beş etmeyi, Kanal Türk’ün gecesine katılıp, uzunca bir süre sohbet etmeyi ve mitingçi derneklere para vermeyi ihmal etmedi.
Artık güle güle diyoruz. Birileri üzülürken, demokrasinin yüzü gülecek. Demokratik teamüllerin işlediği, hukukun üstünlüğü çerçevesinde halkın iradesinin yansıdığı her zemin meşrûdur ve takdir edilmeyi, kabullenilmeyi hak etmiştir.
Yanlışlar, uygulama hataları ve beğenmediğimiz sonuçlar, ilkeli olmayı perdelememeli. Kurallar ve kurumlar, beşerî hayatın tanziminde önemlidir.
Ülkemizin hazım kapasitesinde, demokrasi lehine gelişme gösteren olgun tavırlar, herkesçe desteklenmeli ve karşılıklı anlayış ve işbirlikleri arttırılmalıdır.
Bunlar, beraberinde uygulama hatalarını ortaya koymaya, farklı tercihler üzerinde durmaya ve aykırı da olsa eleştirme sınırları içerisinde demokrasiyi çeşitlendirmeye mani değil. Zaten böylede olmalı.
AKP, bugün siyasî sonuç almışsa, bu alternatifsiz olduğu anlamına gelmez. Elbette her dönemin ve başarının bir hakkı vardır. Ancak ilkeli siyasete ve ahlâkî altyapısı güçlü sivil yapılanmaya ve rekabete açık adil yönetimlere duyulan ihtiyaç, daha fazla artmıştır.
Konu cumhurbaşkanı seçimi olunca, gündemde sıkışan CHP ile başörtüsü dikkat çekiyor. CHP’ye bir nebze değindik. Havlu atmaya hazırlanıyor. Baykal bile sonuçlara saygılı olacağını söyledi. Meşrûiyet tartışması yapmayacağını ifade etti.
Bu arada CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Dünya gazetesinde çıkan röportajında “CHP olarak 9. köyden kovulmayı göze aldık” demiş. Aslında 16 seçimdir her defasında millet tarafından kovuluyorlar, ancak 9. köyden kovulduklarını yeni fark etmişler.
Hayrünnisa Gül Hanımın üzerinden yürütülen Çankaya polemiği devam ederken, ünlü modacı Neslihan Yargıcı, Zaman’ın ekinde “Türbanın sınırlarını modacılar değil, ilahiyatçılar belirler” demiş. Yerinde bir söz. İlahiyatçıları, bir anlamda göreve çağırıyor. Başörtüsünün gerekliliğini ve dinî vecibesini daha çok anlatmaları için gönderme yapıyor.
Benzer şekilde, modacı Faruk Saraç da “Başörtüsünü magazin malzemesi yapmak hiç doğru değil” diyerek, sınırlarını çizmiş. Sözüm ona başörtüsüne model arayanlara, içerden iki anlamlı cevap.
Anlaşılan o ki, dini konular hangi meslek grubu üzerinden tartışmaya açılıyorsa, en etkili cevap, ilgililerin kendi sınırlarını bilip, dini kurumları ve uzmanları merci olarak öne çıkarmalarından geçiyor.
28.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|