Bir önceki yazıda, Lozan görüşmelerinin başlamasından itibaren Hahambaşı Haim Naum'un Türkiye üzerinden yürütmüş olduğu lobi faaliyetlerinden bahsetmiş ve iki iktibasta bulunduğumuz iki önemli kaynak ismi vermiştik: (1) Görgü şahidi murahhas üye Dr. Rıza Nur ve (2) o günlerde (1922–23) Meclis Başkanvekili olan Rauf Orbay'ın anlattıkları, naklettikleri.
Bu yazının hemen başında ise, tesbit ettiğimiz diğer bazı kaynakların ismini vererek konuya devam edelim:
(3) Büyük Doğu mecmuası, 29. sayı, 1959.
(4) Kadir Mısıroğlu'nun "Lozan Zafer mi, Hezimet mi?" isimli kitabı, 1964.
(5) Risâle–i Nur Külliyatından "Tabiat Risâlesi."
(6) Risâle–i Nur Külliyatından "Emirdağ Lâhikası."
* * *
Yukarıda sıraladığımız bütün bu kaynaklar, Hahambaşı Haim Naum'un Lozan görüşmeleri münasebetiyle Türkiye üzerinden yürütmüş olduğu hainane lobi faaliyetlerinden, doğrudan veya dolaylı şekilde bahsediyor.
Kaynaklar, Lozan'da Türkiye'nin bazı isteklerinin (mülkî tamamiyet gibi) kabul edilmesi karşılığında, Türk milletinin din ve mukaddesatı adına ne varsa yıkılması, terk edilmesi ve din dışı reformların bir an evvel yapılması şartının ileri sürüldüğünü ve bilâhare bunların tatbik sahasına konulduğunu açıkça iddia ediyor.
İşin garip bir diğer yönü, bu kaynaklarda böyle âşikâre bir sûrette dile getirilen o korkunç iddiaları şimdiye kadar hiçkimse ortaya çıkıp da yalanlamadı, yalanlamaya cesaret dahi edemedi. Bundan sonra da edemez. Zira, mızrak çuvala sığmıyor.
İddialar cevapsız kaldı gerçi, ancak iddia sahiplerinin başına ise gelmeyen kalmadı.
Lozan'daki görüşmeyi beğenmeyen ve bunu tenkit etmekten çekinmeyen Trabzon mebusu Ali Şükrü Beyin, Erzurum mebusu Hüseyin Avni Beyin, Başvekillik de yapmış olan Rauf Orbay'ın, Kadir Mısıroğlu'nun, Necip Fazıl'ın ve bilhassa Bediüzzaman Said Nursî'nin başına gelenleri hatırlayın, ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır.
Ve, iddialar
Lozan görüşmelerinin bütün hararetiyle devam ettiği ve tartışıldığı günlerde Ankara'da bulunan Bediüzzaman Said Nursî, o zamana dair dehşet uyandıran bir tesbitini şu sözlerle ifade eder: "1338'de (1923) Ankara'ya gittim. İslâm ordusunun Yunan'a galebesinden neş'e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müdhiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüm. Eyvah dedim, bu ejderha imanın erkânına ilişecek! ... Maatteessüf, o dinsizlik fikri hem inkişaf etti, hem kuvvet buldu." (Yirmiüçüncü Lem'a, İhtar bölümü)
İşte, o dessasane çalışmanın içinde bulunanlardan biri de, Yahudi lobisinin katalizörü Hahambaşı Haim Naum'dan (1873–1960) başkası değildir.
Kezâ, Üstad Bediüzzaman'dan Ankara'da baskı yoluyla bazı fetvâların (heykel, içki ve kadınların açılmasına dair) istenmesinin arkasındaki gizli odağın baş mümessili, yine aynı kişi ve aynı zihniyet mensupları olduğu muhakkaktır.
Nitekim, Üstad Bediüzzaman, yıllar sonra (1959) Büyük Doğu mecmuasında çıkan "Lozan'ın iç yüzü" isimli makalede o zamanın (1923'ün) hadiselerine dair teferruatlı bilgilerin aktarıldığını öğrendiğinde, aynı bilgileri kendi eserinde de iktibasen neşrettirmekten çekinmez.
İşte o bilgilerden maksadı izaha yetecek kısacık bir bölüm:
"Türklere dinlerini ve din temsilciliğini (Hilâfet makamı) feda ettirmek şartıyla, sun'î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri tek kelime ile Yahudiliktir. Buna memur–u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum'dur. Naum, Amerika'da önemli faaliyetler içinde bulunduktan sonra Yahudi kökenli İngiliz Lord Gürzon ile çok yakın münasebetleri olup, şu teklifte bulundu: 'Siz Türkiye'nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ediyorum.' Naum, dışarıda bu faaliyetleri sürdürürken, Ankara'ya da gelerek, ...dostluk kurdu." (Emirdağ Lâhikası, s. 277)
"Lozan Konferansının ikinci sayfası: Artık her şey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile her şey yapılacak. Yeni hizbin bundan böyle, bu millette, İslâmiyeti katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salip kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudut dışı değil de, hudut içi ve millî irade yaftası altında çalışacağı şüpheden varestedir."
"Nihaî Vesika: Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarasında, 'Türklerin istiklâlini niçin tanıdınız?' diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevap: 'İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira, biz onları mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz." (Age, s. 278)
* * *
Üzerinden 84 yıllık bir zaman geçmiş olmasına rağmen, Lozan Konferansının ve bununla bağlantılı gelişmelerin birçok yönü hâlâ karanlıkta ve sisler arasında bulunuyor.
Ümit ederiz ki, şu âlemde hiçbir hakikat gizli ve nihan kalmasın.
27.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|