Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Doğru okumayı bilmek



Rabbimizin ilk emrinin “oku” olması gerçeğini çoğu yerlerde zikrederiz. Ancak çoğunlukla bu “oku” emrini dar kalıplar içinde değerlendirdiğimiz de bir vakıa. Bizler Allah’ın Habibine (asm) ve dolayısıyla biz kullarına olan bu ilk emrini, ekseriyetle, “elif, be”yi sökmek şeklinde anlamakta ve bununla çokça kitap okumamız gerektiği hususunu vurgulamaya çalışmaktayız. Hatta ortamın bozuk olmasından dolayı çocuklarını günümüz okullarına göndermek istemeyen insanları ikna etmek için de bu âyet-i kerimeyi hatırlatırız.

Rabbimiz tarafından bu “oku” emriyle eğer düşündüğümüz şeklindeki bir okuma emredilmiş olsaydı, Peygamber Efendimizin (asm) bu âyetin nazil olmasından hemen sonra bildiğimiz tarzda okuma-yazma öğrenmesi gerekirdi. Nebiyy-i Zişan’ın böyle bir girişimde bulunmamasından, Rabbimizin bu âyetle daha değişik okumaları bize emrettiğini anlamaktayız. Zira âyet-i kerimenin devamındaki ayetlerden de işin gerçek mahiyetini anlayabiliriz. Orada “Yaratan Rabbinin ismiyle oku. O Rabbin ki, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin sonsuz kerem sahibidir.” şeklinde mânâlar zikredilmektedir.

Burada başka ve önemli olan okuma türlerini hatırlamaya çalışırken, elbette ki, akla ilk gelen okuma türlerinin ehemmiyetsizliğini nazara vermek istemiyorum. Aksine başka türlü okumanın ehemmiyetini ve gerekliliğini hatırlatmak istiyorum. Çünkü okumayı bilmek, Allah’ı bilmek demektir. Okumayı bilmek Allah’ın yaratmış olduğu başta bizleri ve bütün mahlûkatı bilmek ve burada icra edilen yüksek san'atı anlamak demektir.

Allah’ın biz insanları bu dünyaya neden gönderdiğini ve bizden neler istediğini öğrenmeye çalışmak da önemli bir okuma şeklidir. İnsanın insanlığını bilmesi gibi daha bir çok, okumamız gereken hususlar bulunmaktadır dünya hayatımızda. Bütün bunlar varken bizlerin o “okuma”dan sadece alfabeyi sökmek şeklinde dar bir mânâ çıkarırsak, her şeyden önce tefekkür ufkumuzu daraltmış oluruz.

Cenâb-ı Hak, kâinatı büyük bir kitap şeklinde yaratmıştır. Her bir mahlûkat grubu bu kitabın bir bölümü şeklindedir. Her bir mevsim bu kitabın sayfaları hükmündedir. Yaratılan her bir mahlûku o kitabın kelimeleri, harfleri şeklinde değerlendirmemiz gerekir. Bu yüce kâinat kitabını okuyabilme kabiliyetini Rabbimiz biz insanlara vermiştir. Bu konuda Peygamber Efendimiz (asm) bizler için en büyük ve en mükemmel bir örnektir.

Yüce Resul, kâinatı ve insanlığı tam olarak, Hâlık-ı Kerim olan Rabbinin istediği tarzda okumuş ve her okuyuşta, Rabb-i Rahimine olan şükran duyguları daha da artmıştır. Bu durum onu mükemmel bir kul olmaya yöneltmiştir. Eğer bizler de Allah’ın rızası dairesinde bir hayat yaşamıyor ve Resulûllah’ın sünnetleri istikametinde kendimize bir hayat tarzı ortaya koyamıyorsak demektir ki, Allah’ın “oku” emrini yerine getirmemişiz.

Peygamber-i Zişan’ın “Bir saat tefekkür, bir senelik ibadetten hayırlıdır” mânâsındaki hadis-i şerifi de bizlere gerçek okumanın ehemmiyetini hatırlatmaktadır. O halde Rabbimizin “oku” emrini yeterince yerine getirip getirmediğimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekmektedir. Bu emir sadece gazete okuyabilmek, roman okuyabilmek için bizlere verilmemiştir. İlk emrin “oku” olması, insanların her şeyden önce tefekkürle Yaratıcılarını öğrenmelerini ve akabinde de Onun emirleri dahilinde yaşamayı gerektirir.

“Oku” emrini hatırlatıp, Allah’ın rızası dışındaki okumalara insanları razı ve teşvik etmek cahilliğin başka bir şekli olması gerekir. Çevremizde okur-yazar olup ve hatta bu konuda önemli payeler alıp yükselen insanlar, elbette sadece bu yönleriyle kendilerini sorumluluktan kurtaramayacaklardır. Unutmayalım ki, toplumumuz içinde dünyevî tarzdaki okumalarda mesafeler kat eden nice cahil insanlar bulunmaktadır.

Kâinatın yaratılışındaki hikmetleri azıcık dahi olsa anlayan bir çobanın, yaratılanların mânâsını hiç düşünmeyen ve bir Yaratıcının varlığını zarurî görme basiretini kazanamamış çok bilim adamı pozisyonundaki insanlardan daha âlim olması gerçeği, bize gerçek “okuma” konusunda bir fikir vermektedir. Zira okuması ne kadar ilerlemiş olursa olsun bir insan şu kâinat yaratıcısı olan Allah’ı bilmiyorsa o gerçek bir cahildir.

27.08.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.08.2007) - Günahlar ayrılmaz parçalarımız

  (20.08.2007) - Fitnelerden uzak durmak

  (14.08.2007) - Hesabı kolay verebilecek miyiz?

  (13.08.2007) - Habib-i Zişanın yolunu arzuluyorum

  (07.08.2007) - Nebevî iklimde yaşayabilmek

  (06.08.2007) - Geçici rüzgârlar

  (31.07.2007) - Ruhları huzura kavuşturan iklim

  (30.07.2007) - Vicdanın onayı önemli

  (24.07.2007) - Son selâmlaşma

  (23.07.2007) - Alternatif yol yok

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri