Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Kur’ân'ı ona verdik ki, kalbi diri olan akıl ve idrak sahiplerini ikaz etsin ve kâfirlere olan vaadimiz yerini bulsun.

Yâsin Sûresi: 70

27.08.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Biriniz bir yemeğe çağrıldığında gitsin. Oruçlu değilse yesin. Oruçlu ise bereketlenmesi için duâ etsin.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 349

27.08.2007


Berat, Kadir Gecesi kudsiyetindedir

Aziz, sıddık kardeşlerim, bu medrese-i Yusufiyede ders arkadaşlarım,

Bu gelen gece olan Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderât-ı beşeriyenin programı nev’inden olması cihetiyle, Leyle-i Kadr’in kudsiyetindedir. Herbir hasenenin Leyle-i Kadir’de otuz bin olduğu gibi, bu Leyle-i Berat’ta herbir amel-i salihin ve herbir harf-i Kur’ân’ın sevabı yirmi bine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhûr-u selâsede yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyâli-i meşhurede on binler, yirmi bin veya otuz binlere çıkar. Bu geceler elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için, elden geldiği kadar Kur’ân’la ve istiğfar ve salâvatla meşgul olmak büyük bir kârdır. Şuâlar, s. 433

***

Kur’ân-ı Hakîmin herbir harfinin bir sevabı var; bir hasenedir. Fazl-ı İlâhîden, o harflerin sevabı sünbüllenir, bazan on tane verir, bazan yetmiş, bazan yedi yüz—Âyete’l-Kürsî harfleri gibi—, bazan bin beş yüz—Sûre-i İhlâsın harfleri gibi—, bazan on bin—Leyle-i Berat’ta okunan âyetler ve makbul vakitlere tesadüf edenler gibi—ve bazan otuz bin—meselâ, haşhaş tohumunun kesreti misilli, Leyle-i Kadir’de okunan âyetler gibi. Ve “O gece bin aya mukabil” işaretiyle, “Bir harfinin o gecede otuz bin sevabı olur” anlaşılır. İşte, Kur’ân-ı Hakîm, tezâuf-u sevabıyla beraber, elbette muvazeneye gelmez ve gelemiyor.

Sözler, s. 312

***

Elli senelik ibadet gecesi

Elli senelik bir mânevî ibadet ömrünü ehl-i imana kazandırabilen Leyle-i Berat’ınızı rûh u canımızla tebrik ederiz. Herbiriniz, şirket-i mâneviye sırrıyla ve tesanüd-ü mânevî feyziyle, kırk bin lisanla tesbih eden bazı melekler gibi; herbir hâlis, muhlis Nur Şakirtlerini, kırk bin dille istiğfar ve ibadet etmiş gibi rahmet-i İlâhiyeden kanaat-i tamme ile ümit ediyoruz.

Said Nursî

Şuâlar, s. 434

***

Nurların radyo diliyle Anadolu ve âlem-i İslâma intişarının ilk mukaddemesi, mübarek leyle-i Berata tevafuk etmesi, bu vatan ve âlem-i İslâm hakkında Risâle-i Nur lehinde büyük bir hayrın alâmeti ve işaretidir.

Emirdağ Lâhikası, s. 445

Lügatçe:

mukadderât-ı beşeriye: İnsanlığın başına gelen ve gelecek olan hadiseler.

hasene: İyilik.

şuhûr-u selâse: Üç aylar.

leyâli-i meşhure: Meşhur geceler.

tezâuf-u sevab: Sevabın kat kat olması.

şirket-i mâneviye: Manevi şirket, ortaklık.

tesanüd-ü mânevî: Manevi olarak dayanışma.

27.08.2007


Sene içinde kudsî bir çekirdek: Berat

Yıllık bir program çerçevesinde yürütülen ticarî ve iktisadî faaliyetler yıl sonunda o program esaslarına göre kontrol ve teftiş edilir. Kâr-zarar hesapları yapılır. Kesin bilânçonun tesbitinden sonra da gelecek yılın programı hazırlanarak şeklini alır. Her yıl tekrar edilen bu kontrol ve tesbit muâmeleleri sayesinde, iktisadî hayatta istikrarlı ve sağlam bir ilerlemenin temini mümkün kılınır.

Bu misâlin ışığında mânevî hayatımıza ve faaliyetlerimize bakalım. Dünya, ahiret hayatının kazanılması için yarıtılmış bir mânevî ticaret yeri olduğuna göre, o ticaretle alâkalı faaliyetlerin de yıllık muhasebeye tabi olması gayet tabiîdir. Bu muhasebenin vakti üç ayların içindedir ve Berat Kandiliyle başlayıp Kadir Gecesiyle biten devreye rastlar.

Kur’ân-ı Kerim’de “Bütün hikmetli işler o gecede tefrik olunur”1 meâlinde bir âyet-i kerime vardır. Bir kısım müfessirlere göre Kadir Gecesini ifade eden bu âyet, diğer bazı müfessirlerce ise Berat Kandiline delâlet etmektedir. Her iki tefsiri telif eden diğer bir görüşe göre de, hikmetli işlerin tefrikinin yapılmasına Berat Gecesinde başlanmakta ve bu iş Kadir Gecesine kadar devam etmektedir. Peki bu hikmetli işler nelerdir ve bu âyetin mânâsı nedir?

Hz. İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre, hikmetli işlerin birbirinden ayırd edilmesi şu şekilde cereyan etmektedir: Bu seneden gelecek seneye kadar vuku bulacak hadiselerin hepsi ayrı ayrı melekler tarafından defterlere yazılır. Rızıklar, eceller, zenginlik, fakirlik, ölümler, doğumlar hep bu esnada kaydedilir. O yılki hacıların sayısı bile bu devrede takdir olunur. Herkesin ve her şeyin o sene içindeki mukadderatı kaydedilir. Rızıkla alâkalı defter Mikâil’e, harplere dair defter Cebrail’e, ölüm ve musîbetlerle alâkalı defter de Azrail’e teslim edilir. Fahr-i Razî’nin beyanına göre, bu defterlerin tanzimi Berat Gecesinde başlar ve Kadir Gecesinde tanzim işi tamamlanarak her bir defter, sahibine teslim edilir.2

Berat Kandilinin “Bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin programı nev’inden olması cihetiyle Leyle-i Kadrin (Kadir Gecesinin) kudsiyetinde” olması bu mânâlara da dayanmaktadır.3

Tefsirlerde bu gece ile alâkalı olarak şu mahiyette izahlara da rastlanmaktadır: Vergi ödendiği zaman nasıl vergi borçlusuna borcundan kurtulduğunu gösteren bir senet veriliyorsa, Allah da Berat Gecesinde mü’min kullarına berâet yazar. Bu gecenin beş ayrı husûsiyeti vardır: (1) Bütün hikmetli işlerin tefrikine başlanması, (2) Bu gecede yapılacak ibadetlerin sair vakitlere nisbetle kat kat sevaplı olması, (3) Rahmetin bütün âlemi kuşatması, (4) Mağfiretin coşması ve (5) Resûlullaha (asm) tam bir şefaat selâhiyetinin verilmiş olması. Zemzem suyunun bu gecede bariz bir şekilde coşup çoğalması da bu mânâları takviye eden kudsî bir işaret olarak yorumlanmaktadır.4

Peygamber Efendimizin (asm) hadis-i şeriflerinde Berat Gecesinin feyiz ve bereketini muhtelif şekillerde nazara vermişlerdir:

“Şaban’ın 15. gecesi geldiğinde, geceyi kâim, gündüzü de oruçlu olarak geçirin. O gece güneş battıktan sonra Allah rahmetiyle dünya semasına iner ve şöyle seslenir: ‘İstiğfar eden yok mu? Avf ve mağfiret edeyim. Rızık isteyen yok mu? Hemen rızıklandırayım. Belâya uğrayan yok mu? Hemen selâmet ve âfiyete kavuşturayım.’ (Hakezâ, fecrin doğmasına kadar bu minval üzere devam eder.)”5

Çünkü o gece İlâhî rahmet coşmuştur. Berat Kandili, beşer mukadderatının programı çizilirken, insanlara verilen eşsiz bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirip günahlarını affettirebilen, gönlünden geçirdiklerini bütün samimiyetiyle Cenâb-ı Hakka iletip isteklerini Ondan talep eden ve belâlardan Ona sığınan bir insan ne kadar bahtiyardır. Buna mukabil, her tarafı istilâ eden bu Rahmet tecellisinden istifade edemeyen bir insan da ne kadar bedbahttır.

Resûlullah (asm) bir başka hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

“Muhakkak ki, Allah Şaban’ın 15. gecesinde rahmetiyle yetişip her şeyi kuşatır. Bütün mahlûkatına mağfiret eder. Yalnızca müşrikler ve kalbleri düşmanlık hissiyle dolu olup insanlarla zıtlaşmaktan başka birşey düşünmeyenler müstesnâ.”6

Görüldüğü gibi, şu veya bu şekilde Allah’a ortak koşanlarla ruhları düşmanlık hisleriyle dolu kimseler de bu eşsiz gecenin sonsuz feyiz ve bereketinden istifade edememektedirler.

Üç aylara ayrı bir ruh ve hava ile giren Peygamber Efendimiz (asm) bilhassa Şaban ayına hususî bir itina gösterir, başka zamanlarda görülmemiş bir derecede ibadete ve ahiret amellerine yönelirdi. Bu ayın çoğu günlerini oruçlu geçirirken, geceleri de diğer gecelerden çok farklı bir şekilde ihyâ ederdi.

Bir Berat Gecesinde uyanıp da Resûlullahı (asm) yanında bulamayan Hz. Aişe (ra) kalkarak onu aramaya başladı. Nihayet Baki kabristanında, başını semaya kaldırmış halde buldu. Peygamberimiz (asm) muhterem hanımına Berat Gecesinin fazîletini şöyle anlattı:

“Muhakkak ki, Allahu Teâlâ Şaban’ın 15. gecesinde dünya semasına rahmetiyle iner ve Benî Kelb kabilesinin koyunlarının kılları sayısınca mağfiret eder.”7

İşlenen sevapların değeri sair vakitlerde on ise, Berat Kandilinde yirmi bindir. Meselâ başka zamanlarda okuduğumuz bir tek Kur’ân harfine on sevap veriliyorsa, bu gecede her bir harf için yirmi bin sevap alabilmekteyiz. Bu bakımdan, tam bir ihlâsla çalışıp ihyâsına gayret gösterilebildiği takdirde, Berat Kandili kişiye elli senelik bir ibadet hayatının sevabını bir gece içinde kazandırabilmektedir. “Onun için, elden geldiği kadar Kur’ân ve istiğfar ve salâvatla meşgul olmak büyük bir kârdır.”8

Ferdin çalışma ve kazanma gücü maddî hayatta olduğu gibi, mânevî hayatta da sınırlıdır diyorsak, bunun da çaresi vardır. Aynı gayeyi paylaşan ve dünyada aynı maksatla yaşayan mü’min kardeşlerimizle birlikte teşkil ettiğimiz mânevî şirket, bize hesabından aciz kalacağımız sonsuz bir mânevî serveti kazandırabilir. Üstelik maddî kazançlarda, kazanç ortaklar arasında bölünerek küçüldüğü halde, mânevî kârda böyle birşey kat’iyen bahis mevzuu değildir. Zirâ mânevî faaliyetler nurânîdir. Nur ise maddî eşya gibi bölünmez ve küçülmez.

Bu idrâk ve şuur içinde tes’id edeceğimiz Berat Kandillerinin hepimiz için hayırlara, feyizlere ve fütuhata vesile olmasını Cenâb-ı Hakkın sonsuz rahmetinden bekliyor ve niyaz ediyoruz.

(Üç Aylar ve Kandillerimiz, Y.A.N.)

Dipnotlar:

1. Duhan Sûresi, 4.

2. Hulâsatü’l-Beyan, 13:5251

3. Şuâlar, s. 426.

4. Hak Dini Kur’ân Dili, 5: 4295.

5. İbni Mace, İkame: 191.

6. A.g.e.

7. A.g.e.; Tirmizî, Savm: 39.

8. Şuâlar, s. 425.

27.08.2007


Peygamberimiz, (asm) önce imanı öğretirdi

—Dünden devam—

5.1. Peygamberimizin (asm) sahabelere öğretisi:

Sahabelerin bilhassa fakir ve muhtaç olanları “Dâr-ı Erkâm”dan günlerce dışarı çıkmadan dururlardı. Bazen olur ki açlıktan karınları yapışırdı. Çoğu zaman biri kendilerini çağırır da yemek yedirir diye beklerlerdi. Çoğu zaman Peygamberimiz (asm) onlara yemek yedirir ve yiyecek gönderirdi. Bazen de zengin sahabeler onları yemeğe davet eder ve Dar-ı Erkâma yiyecek taşırlardı. Bu yoksul ve fakir sahabelere en çok yardım eden de Câfer bin Ebî Talip idi. Zaman zaman evine götürür, ne var ne yoksa yedirirdi. Bazen de yağ ve bal tulumunu getirirdi. Sahabeler onu parçalar da içindeki kalıntıları dilleri ile yalarlardı.

Peygamberimiz (asm) kendisine ilim öğrenmek için gelenlere önce imanı öğretirdi. Şöyle buyururdu: “Allah’tan başka ilâh olmadığına, Hz. Muhammed’in (asm) onun kulu ve resulü olduğuna şahitlik edeceksin. Namaz kılacaksın. Bunun için de namaz kılacak kadar Kur’ân öğrenecek ve ezberleyeceksin. Fakir ve muhtaç olan mü’minlere yardımcı olacak, sadaka vereceksin. Kendin için ne istiyorsan kardeşin için de isteyecek, neden sakınıyorsan onu kardeşine de yapmayacaksın” diye ders verirdi.

Bir kişi iman ederek Müslüman olduğu zaman Peygamberimiz (asm) ona namaz kılmayı öğretirdi. Hakem bin Umeyr (ra) anlatıyor: “Hz. Peygamber (asm) bize namazı öğreterek şöyle buyurdular: ‘Namaza başlarken ‘Allahü Ekber!’ diyerek tekbir getirirsin. Bu sırada ellerini kulaklarından yukarıya geçmeyecek şekilde kaldırırsın. Sonra ‘Sübhâneke Allahümme ve bihamdik. Ve tebareke’smük. Ve teâlâ ceddük. Ve lâ ilâhe ğayrük’ dersin” buyurarak namazı güzel bir şekilde öğretirdi.

Yine Peygamberimiz (asm) Kur’ân surelerini ve bilhassa Fatiha ve İhlâs Sûresini talim eder, öğretirdi. Hz. Ali (ra) anlatıyor: “Hz. Peygamber (asm) bir gün beni yanına aldı ve Mekke dışına çıkarttı. Beraberce Kur’ân okuyorduk, yani bana Kur’ân öğretiyordu. Bir koyun sürüsü gördü. Bana o sürüyü göstererek şöyle dedi:

“Yâ Ali! Sana beş bin koyun vermemi mi istersin, yoksa dünya ve ahiretin için faydalı olan beş kelime öğrenmek mi istersin?”

Ben dedim:

“Ey Allah’ın Resulü! Beş bin koyun az değildir; ama ben o beş kelimeyi öğrenmek isterim.” Bunun üzerine Peygamberimiz (asm) buyurdu:

“Yâ Ali! Allah’a şöyle duâ et: ‘Allahım! Günahlarımı affet. Ahlâkımı güzelleştir. Bana helâl rızık ver. Bana verdiğin nimetlerle yetinmemi sağla. Beni yasaklamış olduğun şeylere, amellere meylettirme. Kalbimi muhafaza et!”

Peygamberimiz (asm) bu şekilde en ince detaylarına kadar imanı, Kur’ânı ve namazı öğretiyordu.

5.2. Peygamberimiz (asm)

sahabelere iman dersi verirdi:

Peygamberimiz (asm) Kur’ânı öğretmeden önce imanı öğretiyordu. Sahabelerine önce imanı güzel bir şekilde anlatır ve özümsemelerini sağlar sonra Kur’ân öğretirdi. Kur’ânı öğrendikçe de okuyanların imanı artardı. Zaten şimdiye kadar nâzil olan Kur’ân âyetleri hep Allah’a ve Ahirete imanı anlatıyordu. Henüz ibadete, hukuka ve ahlâka dair emir ve yasaklar nâzil olmamıştı. İbadet, hukuk ve ahlâk iman ağacının meyvesi olduğu için Peygamberimiz (asm) iman ağacını dikmek ve bu ağacı Kur’ân âyet ve sûrelerinin nuru ile sulayarak büyütmekle meşguldü.

Daha sonra Medine döneminde de henüz büluğ çağına gelmeyen ve kendisinden Kur’ân öğrenmek için gelen gençlere önce iman dersi vermekle işe başlardı. Kur’ân okundukça da imanlar artar ve inkişaf ederdi. Çünkü Kur’ânın üçte ikisi Allah’a ve ahirete imanı anlatmaktaydı.

—Devam edecek—

M. Ali KAYA

27.08.2007


BİR KISSA, BİN HİSSE

Süfyân-ı Sevrî Hazretleri son anlarını yaşamaktaydı.

Yastığının altından kese kese altın çıkardı. Kendisine şaşkınlıkla bakan dostlarına:

“Bunları sadaka olarak dağıtın.” dedi.

Dostları gerçekten şaşırıp kaldılar. Birbirlerine:

“Süfyân-ı Sevrî dünya malına ehemmiyet vermezdi… Yanında dünyalık bulundurmazdı. Bu kadar parayı saklamanın sebebi ne ola?’ diye sordular.

Hazret, onların şaşkınlığını görünce dedi ki:

“Bu para ile ben, dinimi korudum. Şeytanımı ve nefsimi susturdum. Nefis ve şeytan ne zaman bana, ‘Giyecek bir şeyin yok. Bunlar için dünyaya çalış, dünyalık kazan’ diye vesvese vermeye çalışsalar, onlara bu altınları gösterir, ‘bak, dünyalığım var’ derdim, başımdan kovardım. Bu altınları onlara karşı silâh olarak kullandım.”

Altınlar dağıtıldıktan sonra, Süfyân-ı Sevrî Hazretleri de vefat etti.

Süleyman KÖSMENE

27.08.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri