Silâhlı Kuvvetlerin kara, deniz ve hava unsurları ile bir bütündür. Biri olmadan, diğerleri verilecek görevlerde başarılı olamaz. Dolayısı ile, birbirine karşı üstünlükleri yoktur. Bununla birlikte, 15 yıl boyunca görev yaptığım Deniz Kuvvetleri’ndeki bazı güzel gelenekleri, örf ve adetleri anlatarak bu ocağın her türlü yıpratmaya rağmen, hâlâ “peygamber ocağı” özelliklerini sürdürmeye devam ettiğini ve bu konudaki öncülüğünü ifade etmek istiyorum.
Bahriye’de en önemli işlere “besmele” ile başlanır. Demir alınırken “Bismillah vira”, demir verirken “Bismillah funda” ve atışa başlarken “Bismillah salvo” emirleri verilir. Öyle ki Bahriye’deki bu emirler ticaret gemilerinde bile değişmez. Demir alınırken, verilirken daima besmele ile başlanılır. Bu davranış biçimi manevî değerleri zayıf kişiler tarafından dahi yapılmak zorundadır. Zira gelenekleri muhafaza etmek Denizcilerin en önemli özelliklerinden birisidir.
Besmelenin yanında “Allah selâmet versin” ifadesi de en çok kullanılan sözlerden bir tanesidir. Selâmet kelimesi Arapça s-l-m kökünden gelir ve barış, esenlik, sulh mânâlarını içermektedir. “İslâm” kelimesi de bu kökten gelmektedir.
Gemilerin idare edildiği köprüüstüne giriş çıkışta “Allah selâmet versin” dememek büyük bir ayıptır. Bu ifade bir dua biçimi olup, yüzyıllardan beri söylenegelmektedir. Allah’ın izni ile kıyamet gününe kadar da devam edecektir.
Kara ve Hava Kuvvetleri’nde bulunmayan bir diğer özellik de, bütün gemilerin en yüksek yeri olan direklerinde bulunan Kur’ân-ı Kerim’dir. Gerçi, bu gelenek bize Batıdan geçmiştir. Fakat yıllardan beri uygulanmaktadır ve değiştirilmesi veya ortadan kaldırılması mümkün değildir.
Bu gelenek Batıdan geçmiştir dedik, zira, özellikle A.B.D.’den alınan gemilerde gönderde bulunan “İncil” törenle indirilmektedir. Müslüman ülkeye teslim edildiği için, bizim gemilerimize kutsal kitabımız olan Kur’ân yine törenle yerleştirilmektedir.
Bütün savaş gemilerinde en yüksek mevkide Kur’ân bulunmaktadır. Gerçi bu güzel uygulama Türkiye’de inşa edilen gemilerde de var mıdır? Bu konuda kesin bir bilgim yok, lâkin geleneklerine bağlı olan Bahriyelilerin aksi bir davranışı sergilemesi beklenmez.
Askerî Şûrâ kararları ile zorunlu olarak emekli edilen Denizcilerin sayısı da hiç az değildir. Gerçi sayısal olarak Karacılara göre daha az gibi görünse de, orantısal olarak açık ara önde olduğu görülecektir. Zira Deniz Kuvvetlerinin mevcudu, özellikle Kara Kuvvetlerine oranla çok az sayıdadır. Bununla birlikte emekli edilen subayların sayısı zaman zaman Kara Kuvvetlerine eşit olmaktadır.
Askerî Şûrâ kararları ile ordudan ayrılan subayların niçin ayrılmak zorunda kaldıkları, artık çok daha iyi biliniyor. Özellikle eşleri başörtülü olan subaylara “disiplinsiz” yakıştırması yapılmaktadır. Hukuken hiçbir geçerliliği olmayan bu uygulama, ancak Yüksek Askerî Şûrâ kararlarının yargı denetimi dışında tutulmasından dolayı uygulamaya sokulmakta, hukuk, insan hakları ve vicdan özgürlüğü ayaklar altına alınmaktadır. Dinî hassasiyetleri yüksek olan Denizciler de tıpkı Kara ve Havacı meslektaşları gibi haksızlığa maruz kalmaktadır.
İnşallah, halktan büyük bir güç alarak iktidarını pekiştiren hükümet yapılan bu haksızlığa alet olmaktan kurtulup “idarenin her türlü eyleminin yargıya açılmasını” sağlar.
Kararlara “şerh koymak”, hükümetin bu uygulamaya karşı olduğunu göstermekle birlikte, mağdur kalanlar açısından pratikte hiçbir fayda sağlamadığı için, haksızlığa ortak olmaktan başka bir şey değildir.
Bu vesile ile, yeni seçilen Cumhurbaşkanımız Gül’e ve yeni kurulan hükümet kabinesine Denizcilerin dillerinden düşürmediği “Allah selâmet versin” temennisinde bulunuyorum.
02.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|