Kadın, güzelliğini kocasına hasretmeli
Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka, yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet, bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refîka-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refîka-i hayattır.
Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refîka-i hayattır; elbette, ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı, başkasının nazarını kendi mehâsinine celb etmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü’min olan kocası, sırr-ı imana binaen, onunla alâkası hayat-ı dünyeviyeye münhasır ve yalnız hayvânî ve güzellik vaktine mahsus, muvakkat bir muhabbet değil, belki hayat-ı ebediyede dahi bir refîka-i hayat noktasında esaslı ve ciddî bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardır. Hem yalnız gençliğinde ve güzellik zamanında değil, belki ihtiyarlık ve çirkinlik vaktinde dahi o ciddî hürmet ve muhabbeti taşıyor. Elbette ona mukabil, o da kendi mehâsinini onun nazarına tahsis ve muhabbetini ona hasretmesi, muktezâ-yı insaniyettir. Yoksa pek az kazanır, fakat pek çok kaybeder.
Şer’an koca, karıya küfüv olmalı, yani, birbirine münasip olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimi, diyanet noktasındadır.
Ne mutlu o kocaya ki, kadınının diyanetine bakıp taklit eder; refîkasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur.
Bahtiyardır o kadın ki, kocasının diyanetine bakıp “Ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim” diye takvâya girer.
Veyl o erkeğe ki, sâliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer.
Ne bedbahttır o kadın ki, müttakî kocasını taklit etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder.
Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki, birbirinin fıskını ve sefahetini taklit ediyorlar, birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar!
Lem’alar, 24. Lem’a, s. 198
Lügatçe:
refîka-i hayat: Hayat arkadaşı.
hayat-ı dünyeviye: Dünya hayatı.
hayat-ı ebediye: Sonsuz hayat, ahiret.
mehâsin: Güzellikler, hüsünler, iyilikler.
münhasır: Yalnız birşeye ait olan, mahsus olan.
hasretme: Yalnız bir şeye mahsus kılmak.
muktezâ-yı insaniyet: İnsanlığın gereği.
Şer’an: Dinen, dine göre.
küfüv: Denklik; evlenecek çiftlerin belirli bakımlardan birbirlerine denk olmaları.
diyanet: 1-Din. 2-Dini emirlere riâyet, dindarlık.
mütedeyyin: Dinin emirlerini eksiksiz yerine getiren, dindar, dine bağlı.
veyl: Vay, yazık, vay haline.
sâliha: İyi, hayırlı, faydalı; iyi işler sahibi.
sefahet: Zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkünlük, sefihlik.
bedbaht: Bahtsız, bahtı kara, talihsiz.
müttakî: İttika eden, sakınan, haramdan çekinen, takva sahibi.
takvâ: Allah’tan korkma, Allah korkusuyla dinin yasak ettiği şeylerden kaçınma.
fısk: Günah; Allah’a karşı isyan etme.
|