AKP’nin akademisyenlere hazırlattığı yeni anayasa taslağı, partinin kendi içinde kurduğu komisyonca değerlendiriliyor. Medyaya kısmen yansıyan başlıklardan anlıyoruz ki, olgunlaşmış bir metin değil.
Komisyon kendi içinde henüz sonuca ulaşamadığı için, AKP’nin görücüye çıkacak anayasa metni öncesi, sanırım kamuoyundan gelecek tepkileri ölçmeye çalışıyor.
Bu noktada, anayasanın yeniden yazılması, ana metnin kaleme alınması ve düzenleniş şekliyle ilgili farklı görüşler var.
Birisi, iktidarın kendi metnini hazırlayıp, tartışmaya açması. Siyasî partileri, sivil toplum kuruluşlarını ve farklılık ifade eden sosyal dinamikleri dikkate alan çok taraflı kesimlerle istişareler yaparak tekrar metni yazmak. Eleştirileri dikkate alarak ve uzlaşma zemini kabul ettiği yeni şekliyle TBMM Anayasa Komisyonuna göndermek.
Bu metotla, siyasî iktidarın belirgin karakteri anayasaya girmiş olur. Meclis çoğunluğu ile onay alması mümkün. Referanduma götürülmesi halinde ise, büyük ekseriyetle kabul göreceği muhakkak.
Bir defa eski anayasadan daha düzgün olacağı için ve sivil adımların fazlalığından dolayı geniş kitlelere sıcak gelecektir. En azından askerî dokuları ve tepki psikolojisi ile siyasî erki sınırlayan unsurlarından dolayı 1982 anayasasından kat be kat iyi olacaktır.
Anayasa hazırlanırken, öne çıkan ikinci bir yaklaşım ise, ana metnin ilk oluşumunda, nasıl hazırlanacağına dair bir yaklaşımın ve çalışma metodunun ortaya konması. İktidar, muhalefet, ideoloji ayırımı yapılmadan, herkesin kendini ifade edebileceği bir platformda, ortak metnin oluşturulması.
İdeal olan bu ikincisi. Madem ki, anayasal metinler, toplumsal sözleşmelerdir. Milletle devletin mutabakat metnidir. O halde toplumun uzlaşma, birlik, bütünlük parametrelerini ve birleştirici karakterini öne çıkaran bir yol izlenmelidir.
Meclis, milleti temsil ettiği için onun adına düzenleyici ve yasa koyucu vasfına haizdir. Ancak konu anayasanın yeniden yazılması ve demokratik, sivil bir çerçevenin öne çıkarılması için tabandan gelmelidir. Uzun uzadıya ve ortak buluşmaları arttıracak bir kucaklaşmayı temin etmelidir.
Burada pratiği zor olan, tarafların müzakere kültürü içinde ve birbirini kabullenerek ve resmî kalıpların içine çekmeden hür ve demokratik tartışabilmesidir. Bu başarılabilirse, ikinci yaklaşım daha kapsayıcı olur.
O yüzden, geniş mutabakatlı bir uzlaşma komisyonu ve müzakere sürecinden sonra ortak metnin yazılıp kamuoyunda tartışılması ve ikinci kez düzenlenerek yine en büyük payda ortaklığında birleştirici olmalıdır.
Anayasayı yeniden düzenleyecek grubun; ihtisasları ve demokratik perspektifleri açısından bağımsız düşünen insanlardan oluşması çok önemlidir. Ayrıca, siyasî ikbal ve içinde bulunduğu psikolojinin etkilediği çevre faktörlerinden arınmış olması gerekir.
Kısa vadeli, siyasî gücü pratik hedeflere tahvil eden ve ilerde tekrar yeni kaoslara ve istenmeyen yanlışlara kapı açacak tavizkâr, belirsizlik içeren “ne şiş yansın, ne kebap” türü alışkanlıkları taşımamalıdır.
Amerikalıların 200 yılı geçen anayasalarının en büyük özelliği, birleştiricilik yönüdür. Kurucuların kendilerine göre düşünmemiş olmalarıdır. Az, öz ve teferruattan uzak olmasıdır.
Resmî ideolojinin serbest düşünmeyi zora sokan dayatmalarından etkilenmeyecek bir ruh hali, demokratik iklim oluşturma niyetini açıkça ortaya koymalıdır.
Uzlaşmayı, dediğini yaptırmak olarak anlayan hakim gücün tuzaklı müdahalelerinden arınmış bir anayasa metni ve hür düşünce zemini, en hayatî noktadır.
Öyle görünüyor ki, tartışmanın kalitesiyle paralel olarak AB sürecinin izlerini taşıyacak sivil bir anayasa kabul görecektir.
Temennimiz; katılımcılık, çoğulculuk ve özgürlük ile sacın üç ayağının dengelenmesidir.
11.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|