Dünya dünyevîleşmeye dönüyor… Değerler devriliyor, dinamikler düşüyor, dirençler gevşiyor… Boşvermişliğin boşluğunda içsiz savrulmalar yaşanıyor, sorgulamasız ve sorumsuz nefesler gelip geçiyor, esir edilmiş sadırlardan…
Şaha kalkmış dünya duygular, yere çakılmış ulvî hisler… İçler içilmiş, özler yutulmuş, uyutulmuşluğun derin deminde… Gafletin derin uykusunda gördüğü rüyayı intibah diye yoran Naimlerin görüntüsü ve gürültüsüyle doluyor zırhsız zihinler, savunmasız duygular…
Sığ suların kokuşmuşluğu misk diye sunuluyor kristal kavanozlarda… Camla elmas karışık satılıyor silik pazarın tezgâhlarında… Hikmet öksüz, sevgi yetim kalmış sahte sahiplenmelerin terk edilmişliğinde… Fertçilikte fanilik fazilet, benlikte boğulma dirilme addedildi “Ad”laşan, “Semud” çehreli, Firavun kafalı, Nemrut suratlı asırda…
İnsan hüsranda; kopan ihtiyaç rüzgârlarında çaresiz, gemini koparan nefis peşinde sürüklenmekten muzdarip… Sanki sarsar esen, sanki sular sokakları şehirleri doldurmuş önüne kattığını sürüklüyor… Koşuşturma ve kaçış var, nereye gideceğini kime sığınacağını bilmeden, aranan Nuh’un gemisi…
Her köşe kuşatılmış, bütün yollar tutulmuş; zihinler zembereğini yitirmiş, kalpler kurak, bedenler yanıyor, ruhlar üşüyor…
Aşina yüzler yabancı, yalancı yarlar yürekleri yaralıyor… “An”da akan zevklerin peşinde koşmaktan tükeniyor sonsuzluk sermayesi ömür… Tükeniş yücelme, bitiş büyüklenme gösteriliyor cüceliğin uzun gölgesinde…
Yavan dünya doyurmuyor, açlığı arttırıyor… Dönüşü hep yalana, yanlışa değil; esmâya ve sonsuzluğa bakan iki yönü daha var… O yönüyle ukbaya uçuran bir Burak dünya… Yönü ve yüreğini bu yöne çevirenler esaretten kurtulanlar… Yokluk ve sonsuzluğu, geçmiş ve geleceği, çekirdek ile meyveyi “An”da buluşturup yaşayanlar; anlık zevklere aldanmayan, denî dünyaya dalmayanlar…
Aldanış dirilişi öldürüyor, rahat zevki, huzuru rahatsız ediyor… Ekşi ayran, zehirli bal aşikâre satılırken susmak değil, “Asra yemin olsun ki insan hüsrandadır”ı haykırabilmek…
Havâî fişeklerin yıldızları gizlemesi gibi, hevâî hislerin ulvî duyguları örtmesini görebilmek ve gösterebilmek… Her yer ve yönden fani dünya çağırırken “Ben sende fena buldum” diyebilmek ve kalben kaçabilmek… Zırva zevkleri terk ederek, kalbin zümrüt tepelerine çıkabilmek… Faniliğin altında gizli beka mührünü okuyabilmek… Sûrî güzelliklerle gülünmeyeceğini bilebilmek… Geçicilikte oyalanmaktan vazgeçebilmek; dünyayı ahirete tercih etmemek, camı elmasa değişmemek.
Değişime dönen dünyada değişmeyen, asırlar akan zaman ırmağında ilk ve son damla:
“Yemin olsun asra, muhakkak ki insan hüsrandadır. Ancak iman eden, güzel işler yapan ve birbirine hakkı ve sabrı tavsiye eden müstesnâ” (Asr Sûresi)
Dünyevîleşmeye direncimizi arttırmak için bu sûreyi ne kadar okumalı okutmalı, yaşamalı yaşatmalıyız?
11.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|