Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Kutup yıldızına giden yol

Tarih, öylesine ilginç olayları içerisinde barındıran bir bilim dalıdır ki doğruları ve yanlışları bize ders niteliğinde verir. Savaşlar, toplumsal kaoslar, göçler…

Kimi zaman birileri dünyada en üstün ırk benimkidir diyerek insanlığa kan ve gözyaşı getirmiş, bir diğeri de ben dünyaya demokrasi ve barış getireceğim söyleviyle barbarlığı ve ilkelliği gözler önüne sermiştir.

Bu tarihsel olaylar zaman içerisinde şekil ve biçim değiştirerek tekrarlanmaktadır. Medeniyetlere uygulanan katliâmlar, zorunlu göçler, sürgünler neden vardır? Çünkü bütün bu saydıklarımız fikirsel egolarını tatmin etmek isteyenlerin yüzünden meydana gelmektedir. “Sen benim gibi düşünmek zorundasın!” İşte sorunlarımızın ana kaynağı bu yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır.

Halbuki hayatı güzel kılan farklılık ve çeşitliliktir. Düşünün bir kere! Herkes aynı şeyi düşünüp aynı hayat tarzına sahip olsa ve aynı anda ihtiyaçlarını gidermeye kalksa bir robottan ne farkımız kalırdı?

Tek düze bir hayat sistemi kurmak, sadece kendi düşüncelerine önem vermek bize pozitif anlamda hiçbir şey kazandırmaz. Daha önce de belirttiğim gibi tarih bunun birçok örnekleriyle doludur.

İnsan olarak bize düşen görev, geçmiş deneyimlerden önemli dersler çıkarmaktır. Ayrıca bir arı farklı çiçeklere konup, bu çiçeklerden bal gibi güzel bir ürünü ortaya çıkarıyorsa, bizler de farklılıklarımızdan insanlık gibi yüce bir değere ulaşmasını bilmeliyiz.

Fikirlerimiz, hayat tarzımız, ırkımız, rengimiz ne olursa olsun önce insan olmanın tadına varacaksın. Peki hayatın karmaşası içinde yolumuzu kaybettiğimizi varsayalım. Kafamız da karışık…

O zaman yönümüzü bulmak için kutup yıldızına bakacağız. İnsanlığın kutup yıldızına giden yolu da “farklılıkları kabullenmekten” geçer.

Gencay TURGUTALP

11.09.2007


Benim dünyamda Risâle-i Nur

Yazı yazarken rahatladığımı keşfetmiştim bir yazıda. Sonraki yazılarımın bunu tasdik etmesi; canımın sıkıldığı zamanlarda kâğıt-kaleme sarılıp, aklıma gelen ilk konu hakkında yazı yazmamı sağladı. Böylelikle bir istidadım daha inkişaf etmiş oluyordu.

Su sıkıntısının yanında, kavurucu sıcakların yaşandığı bu günlerde her nedense canım çok sıkılıyordu. Sanki lisân-ı halimden yazı yazmam gerektiği okunuyordu. Durdum düşündüm, ne yazabilirim diye kafa yormaya başladım.

Başta, havaların sıcak olması sebebiyle “yaz(ı)” zamanlarını yazayım diye düşündüysem de, sonrasında “Yaz aylarının neyini yazabilirim ki?” diye geçirdim aklımdan. Zira güneşin kavurucu sıcaklığı anlatılamaz/yazılamaz, yaşanması gerekirdi.

Sonrasında başka bir fikir geldi aklıma. “Yazı” yazmakla ilgili bir yazı yazabilirim diye. Kalem kâğıt öylece elimde dururken Nisan 2007’de Yeni Asya gazetesinin Makale sayfasında yayınlanan “yazma(ma)mız” başlıklı yazım aklıma geldi. Anlayacağınız bu fikir de inkıtâa uğramıştı.

Ben böylece düşüne dururken bir anda gözüm sağ tarafımda duran kütüphanemdeki “Risâle-i Nur” eserlerine ilişti. “Evet, buldum! Yazmalıyım! Risâle-i Nur’un ne olduğunu yazmalıyım!” diyerek, mutluluğum “Benim dünyamda Risâle-i Nur” başlıklı yazıyı yazmama kadar devam etti.

Şahsen ben Risâle-i Nurları acizliğimle bir yazıya sığdıramayacağımı biliyordum, ama kendi ruh penceremden müşahede ettiğim/görebildiğim birkaç cümleyle Risâle-i Nurların ne olduğunu, bana getirisinin neler olduğunu âcizane ifade etmeyi düşünüyorum. Efendim, sizleri fazla sıkmadan bunları maddeler halinde yazmak istiyorum.

Şöyle ki:

* Risâle-i Nur’u ilk tanıdığım günde sabahın ışıkları geceye (karanlığa) son verdi ve her yer O’nun nuru içinde kaldı. Artık gecelerim bile O’nun nuru ile aydınlanmaya başladı bugüne dek…

* Risâle-i Nur; aşkın kanatlarıyla ateşe pervâne olduğumda; aklın zincirleriyle olayları ispat edip beni kendine bağlayan bir nur deryasıdır.

* Anlamsız geçen hayat dakikalarıma anlam katarak, hayatın her ânını anlamlı yaşamamı sağlayan bir anlam hazinesidir.

* Fânî cemâllere hayran kalıp, şaşkınlıkla onları izlediğim vakit; bâkî cemalleri bana gösterip, Onun cemalinin tecellî ettiği her noktaya yıldızların dahi hayran kaldığını ve şaşkınlıkla izlediklerini öğreten bir ilimdir.

* Hem fen ilimlerini, hem din ilimlerini öğreten bir medrese hükmündedir Risâle-i Nur.

* En âmî bir nur talebesinin dahi inançsız bir profesörden daha fazla ilim sahibi olduğunu müşahede ettirdi bana…

* Vicdanın ziyası, kalbin nuru, ruhun gıdasıdır.

* Cenâb-ı Hakk’ın zâtını görür gibi O’na iman etmemi sağladı.

* Hayatın ve gençlik günlerinin imanla zevkli olduğunu gösteren çağın tefsiridir.

* Doğru sözü kimden gelirse gelsin kabul etmemi; doğru fikirleri, doğru şekilde hayata aktarmak için, doğru yolda yürümemi sağladı.

* Sürekli şarjı tükenmeye yüz tutan bir batarya hükmünde olup, günlük Risâle-i Nur okuyarak şarj olmam gerektiğini bana ihtar etti.

* Girişi içeriden olan bir kapıdır Risâle-i Nur. Zira ben/sen ona açılmadıkça, onu okumadıkça, o bize açılmaz, kendini bize okutmaz/okutturmaz.

* Yirmisinde ölüp yetmişinde ölenlerden değil; yetmişinde ölüp yirmisinde gömülenlerden olmamı sağladı. (Ecel vakti gizli olduğundan o yirmi değil, ecel vakti de olabilir)

* Taşıdığım soyadın hakkını vermem gerektiğini ihtar edip, erdemli olmamı sağladı.

* Risâle-i Nurların bana/bize getirisi satırlara, kitaplara sığmaz. Kısacası Risâle-i Nur benim, Özkan Erdem olmamı, sizin de “siz” olmanızı sağladı, yetmez mi?

[email protected]

Özkan ERDEM

11.09.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri