23 Temmuz 1908 yılında ilân edilen hürriyet ve meşrûtiyet rejimi ile çok partili parlamenter yönetime geçildi.
O dönemin en bilinen partilerinden birisi İttihat ve Terakki, diğeri de Osmanlı Ahrar Fırkasıdır. İttihad ve Terakki Fırkası çok tenkit ettiği Abdülhamit Han’ın zayıf istibdadını, iktidarı ele geçirdikten sonra daha da şiddetlendirmiş, muhaliflerini fâili meçhul cinayetlerle ortadan kaldıracak kadar ileri gitmişti. Dehşetli bir komite istibdadı hükmediyordu. Osmanlının yıkılışından sonra kurulan cumhuriyet döneminde, İttihatçıların bozuk kısmı Halk Fırkasında toplanmış ve 1950 yılına kadar tek parti baskısıyla ülkeyi yönetmişti. Bu müstebit ruh, zaman zaman zayıflasa da, bugün Cumhuriyet Halk Partisi adıyla varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Osmanlı Ahrar Fırkası, fikir ve ifâde hürriyetini, teşebbüs hürriyetini, vicdan ve din hürriyetini kendine temel felsefe yapan ve bunları parti tüzüğüne koyup samimî olarak savunan hürriyetçi bir partiydi. İttihat ve Terakkinin tam karşıtıydı. Ahrar Fırkası mensuplarından Kâmil Paşa iki defa kabine kurmasına rağmen, İttihatçılar çeşitli entrikalarla onun hükümetini yıkmışlardı. İttihat ve Terakki komitesinin dehşetli baskısıyla sindirilen Ahrar Fırkası bir daha toparlanamadı.
Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Hazretlerinin “Hürriyetin başında mânen bizimle, yâni İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti ile mânen müttefik olan Ahrar Fırkası otuz beş sene sonra tekrar dirildi ve farmasonların zincirini kırarak Ezan-ı Muhammedî’yi (asm) ilân etti” diyerek, Ahrar Fırkasındaki hürriyetçi ruhun, Demokrat Parti ile yeniden canlandığını söylediğini görüyoruz. Ahrar Fırkasının devamı olan Demokratların, 27 Mayıs ihtilâlinden sonra Adalet Partisi olarak yoluna devam ettiğini, 12 Eylül 1980 ihtilâlinden sonra ise Doğru Yol Partisi olarak aynı ruhu muhafaza ettiklerini müşahede ediyoruz.
İhtilâl şartlarında seçime sokulmayan Doğru Yol Partisinin yerine oynayan ve liberal demokrat bir parti olduğunu söyleyen ve 12 Eylül ihtilâlinin ürünü olan Anavatan Partisi’nin, dört eğilimi bünyesinde barındıran yamalı bir bohça olduğu zamanla ortaya çıktı. Demokratikleşme ve hürriyetler adına onlara ciddî bir hizmet de yaptırmadılar. “Demokrat Misyon ANAP’a geçti” diyerek onu destekleyen bir kısım dindar kitleler hayal kırıklığına uğradı. Doğru Yol Partisi için buçuk parti diyen ANAP buçuk bile olamadı. Yüzde ikilik oy oranı ile yerlerde sürünüyor.
22 Temmuz 2007 seçimleri öncesinde Doğru Yol Partisi olan adını değiştirerek tekrar Demokrat Parti ismini alan Demokrat Misyon, kendi hatâları ile birlikte konjonktürel gelişmeler yüzünden ağır bir yara aldı. Merkez sağda birleşmenin gerçekleşmemesi, 27 Nisan akşamı genel kurmayın muhtırasına duyulan şiddetli tepkiler, Anayasa Mahkemesinin 367 şartı dayatması, Cumhurbaşkanlığı seçimi için meclise girilmemesi gibi meseleleri işlettiler. “Bize dindar bir cumhurbaşkanını seçtirmediler” propagandasının tutması gibi daha bir çok sebep mevcut tabloyu oluşturdu. Bu seçim, iktidar partisi ile değil, âdetâ milletin derin devletle bir hesaplaşmasıydı. Bizim tercihimiz, temel prensiplerimize göre doğruydu. Ama, neticeden sorumlu değildik. Çünkü, vazifesini yapmak, neticeye karışmamak da bir ölçümüzdü.
Şimdi, ANAP’lı yılları andıran bir durumla karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanı, Meclis başkanı, başbakan ve hükümet aynı partiden. Demokrat Misyon felsefesinin mevcut iktidara geçtiği, bir kısım gruplar tarafından iddia ediliyor. Reankarnasyon bâtıl bir inanç. Bir insanın ruhu, başka bir insana geçmesi mümkün olur mu? Demokrat Misyon işte burada. Mevcut iktidar ise, Milli Görüşçülerden liberallere, sosyal demokratlardan CHP’lilere kadar her görüşten insanı bünyesinde barındırıyor. Bunlar, eski Millet Partisinin, İslâma hizmeti esas alan kanadı. Millet irâdesine saygılıyız. Ülkeye hizmette başarılı olmalarını dileriz. Demokratikleşmede atacakları adımları tebrikle karşılarız. Yanlış icraâtlarını müsbet anlamda tenkit eder yol gösteririz.
Bütün bunlarla beraber yerimiz ve tercihimiz Demokrat Misyondur. Zira, Üstadın duâsı onlaradır. İstibdâd-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile olmak onlara nasip olacaktır. Üstadın dediği gibi: “Hak neşv ü nemâ bulacaktır, eğer çendan toprakta gizlense... Ve taraftar ve mültezimleri muzaffer olacaklardır, eğer çendan zaman ve zeminin merhametsizliğinden az ve zayıf olsalar...” (Muhakemat, s.7)
Evet, hakikat incelse de kopmaz. Zamanı geldiğinde yeniden canlanır ve her tarafa kök salar. Mühim olan ağacı yeşil tutmaktır. Gelip geçici olaylar karşısında savrulmak ehl-i hakikate yakışmaz. İnandığı hakikatlerin arkasında dik durmak dâvâ adamlığının gereğidir. Uhud okçuları gibi yerinde sebat etmek ve ganimet kapmaya koşmamak güçlü bir irâdedir. Talut ve Calut muharebesinde nehirden su içip yere serilenler gibi olmamak için, devlet makamları ve imkânları bizi aldatmamalı ve resmî ideolojinin payandası ve taşıyıcısı yapmamalıdır.
Demokrat Misyon cephesinde görünüp de onun aldığı oy oranıyla ince ayar dalga geçen ve mevcut iktidara doğrudan veya dolaylı yoldan destek veren kalemşörlere bedel, er veya geç hak ortaya çıkacak ve taşlar mutlaka yerine oturacaktır. Geçmişte böyle oldu, gelecekte de inşallah yine öyle olacaktır. Bundan hiç şüphemiz yoktur.
05.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|