DTP, Meclise gireli beri vizyon oluşturacak bir yaklaşım sergileyemedi. Rahat olmadıkları her hallerinden belli. Tedirgin ve ifade çıtasını belirlemekte zorlanan bir görüntü ortaya koydular.
Bunun değişik nedenleri var. Birincisi, kayıtdışı gündemleri ile siyasetim icabı gümdemleri tam örtüşmüyor. Rasyonel projeler ortaya koymak yerine siyasî söylemlerin bölgesel versiyonlarını tercih ediyorlar.
Ayrıca, terörün her türlüsüne karşı çıkma konusunda zaafiyetleri var. Bunu deklare edemedikleri müddetçe, marjinal ve radikal olmanın daralmışlığını aşmaları zor görünüyor.
Demokratik ve kültürel hakları talep etmek, ülke birliğinde hassasiyet değeri olan huzur ve barışı gölgeleyecek bir söylemin dillendirilmesine müsaade etmemeli.
Türkiye’nin yumuşak karnı olabilecek, karşı tahrikle gerginliklere yol açabilecek ve sonunda demokratik ortamı zedeleyecek bir süreç, AB nezdinde ükeyi yıpratmaya ve içerde de tahammülsüzlüğe götürür.
Gerginlikten nemalanan kayıtdışı siyasete bu malzeme verilmemeli. DTP, parlamenter sistemin açık toplum kuralını ve şeffaf siyasî sempati çizgisini yakalayamadığı müddetçe, demokrasiye katkısı tartışılır.
Bu yüzden etnik vurgunun dozajı kaçan ve derde şifa sadır etmeyen sloganları ile geleceğe ait hakları geliştirme şansı olamaz.
Türkiye, batısıyla doğusuyla demokraside ve demokrasinin meşruiyet zemininde insan hakkının kutsallığı ile kendine gelebilir ve toplumsal barış mümkün olabilir.
Bunun tersine bir didişmeye girerek bölgedeki oy trendindeki siyasi kayıplarını örtecek hamlelere başvurma stratejileri, DTP’yi başarıya taşıyamaz. Belediyelerde arzu edilen performans düzeyinde değiller.
Bölge halkını, çoğunlukla ideolojik kalıpta ve örgütsel bağlamda bir kapanmaya dönüştürmek, DTP’ye yakınlaştırmak mümkün değildir. Çünkü, halkın temel düşünce sistemi ile DTP’nin sol görüşleri örtüşmemektedir.
Kürt kimliği üzerinden tahrik edilen insanların sosyo-ekonomik düzeylerine katkı yapılmadan ve bölgenin kalkınma dinamiklerine katma değer oluşturmadan etnisite merkezli bir söylem, çokta rağbet göremeyecektir.
Burada devletin şefkat eli daha da uzamalı. Tahriklerin parçası olmamalı. Demokratik açılımlarını arttırdığı gibi, istihdam politikalarına ve eğitim kalitesine özenle eğilmelidir.
Toplumun tamamını kucaklayan bir bütünlük felsefesi ile hareket edilmeyip, Kürt veya Türk milliyetçiliği ile reaksiyoner tavırlar geliştirmek, siyasette sadece gerginliğe yol açar.
Siyasetin din ve karşıtı bir zemine çekilmesinin olumsuzluğunu ve etnik ayırımcılığın getirdiği vahim sonuçları hepimiz biliyoruz.
Öyleyse, kültürel ve istihdama dayalı önceliklerle yerel kalkınmaya ağırlık verilmesi gereken bölgede, bunu bırakıp tahrik senaryolarında yer almak ve çatışma zeminine girmek, demokrasiye fayda sağlamayacaktır. Bilâkis, zarar verecektir.
Ülkenin, değişken ve ideolojik bağlamda farklılık gösteren toplumsal katmanları var. Böyle olunca herkes kendi gündeminde hassastır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, hassasiyetlerin birbirinin damarına basmaması ve normalleşme sürecini incitmemesidir.
Hükümetin başını ağrıtacak bir güneydoğu meselesi, demokrasinin kayma noktasını teşkil eder. Bu konuda DTP, sağduyulu davranmak zorundadır.
Dayatma ve baskıların azalmaya yüz tuttuğu, AB sürecinin işlemeye başladığı ve ülkenin istikrar içinde terörü yenmeye çalıştığı bir dönemde, terörün her türlüsünü lanetlemek herkesin ortak vicdanı ve ifadesi olmalıdır. Bunun istisnası olamaz.
Aksi halde uzlaşma buzlaşmaya döner ve soğuk iklimin asık suratı, hiç de sağlıklı bir gidişatın habercisi olamaz. Çatışma ile beslenmek, demokrasiye zarar verir.
Anti demokratik çözümlere sapmadan ve siyasî iradeyi yaralamadan Meclis çatısı altında daha yumuşak bir diyaloğu korumak, tahrikler karşısında olgun davranmak ve tribünlere oynamamak bir hünerdir.
Siyasî tabanını ajite eden bir siyaset, halkın nezdinde itibar görme şansına sahip değildir. Çünkü vatandaş çatışma ve gerginlik istemiyor. Böyle davranan liderleri de geçmişte tasfiye etmiştir.
Onun için kaşımadan uzlaşmak ve birbirini anlamak aklı selimin gereğidir.
06.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|