Kur’ân-ı Hakim’in yalnız Ramazan ayı gelince akla gelmemesi lâzım. Çokları sanki Ramazan ayının kitab-ı mukaddesi olarak takdim etmektedirler. Halbuki Kur’ân bizim hayatımız ve hayatımızın ruhu, hayatımızın gıdası, yalnız sosyal hayata bakan 230’u aşkın âyet-i kerime var. Fakat uzak duranlar için, Ramazan ayı onlara bir basamak ve onların Kur’ân’ın kapısını çalmak için bir harekettir. Maalesef çoklarla karşılaştım, sordukları suallerden anladım ki; Kur’ân-ı Kerim’in tamamını okumamış, mânâsına bakmamış, sûrelerini cüzlerini ve harflerini incelememiş. Çokları rencide olur ve şevkimizi kırar diye yazmıyorum. Çünkü Kur’ân-ı Hakim her cihetle müjdelerle dolu ilahî bir mektub-u Rabbanî.
Asrımızın anlayışı ve asrımıza bakan veçhesiyle tefsire, kudret-i İlâhî tarafından mazhar olan Hz. Bediüzzaman, Sözler eserinin bir parçasında, “Kur’ân insana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı duâ, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve dâvet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hâcât-ı mâneviyesine merci olacak çok kitapları tazammun eden tek, câmi bir kitab-ı mukaddestir.”
İnfak meselesi, çağımızın anlayışında çok önemli bir unsur ve bir istinad duvarıdır. Bunun da istismar edildiği ve yanlış mânâlar verildiği âlem çarşısında irşatçıların ağızlarından dinlemekteyim. Cenâb-ı Allah, yalnız meal olarak “Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda bağışta bulunurlar” buyurmaktadır. Bu âyeti Hz. Bediüzzaman 5 şart ile tefsir edip mânâ vermektedir. En çok dikkatimi çeken ve yazımın ser levhası olan “infak” açıklamasında 5 şartta diyor ki, “..Şu şartlarla beraber, tevsi de vardır. Yani nasıl mal ile olur; ilim ile dahi olur, kavl ile, nasihat ile de oluyor…” Çok müjdelidir. Çünkü herkes para, madde cihetiyle zengin olamaz.
İşte burada çokların nazardan veya ülfetten kaçırdıkları var. Akıl, lisan, ses, dil, dinamik vücut ve emsali uzuvlar bize İlâhî bir zenginlik ve ikram değil mi? “Ömrünü ve nefesini nerede harcadın” diye sorulmayacak mı? Bu itibarla, elimizdeki bedenimizdeki bu İlâhî lütufların infakı nedir? İşte onların ikramı doğrudan doğruya Müslümanlara, insanlık âlemine her cihetle ve her zeminde hizmet etmek, yol göstermek, diğer bir mânâda “iyiliği söylemek kötülükten sakındırmaktır” Bunların da vasıtaları vardır ve çok renkli ve çeşitlidir. Konferanslar, seminerler, sohbetler, kitaplar, gazeteler, telefonlar, mektuplar, mesajlar, mailler ve emsali şeylerdir. Bunları da en fakir bir mü’min ve bir insan yapabilir. Böylelikle zenginleşir, İlâhî lütuflara gark olur. Görünüşte fakir mânâda gönül sultanı olur.
Bir maden mühendisine baktım, taşları rızık olarak kullanıyor ve onların cümlesinin kabiliyetini ve kalitesini biliyor. Hz. Allah ona o kabiliyeti ihsan etmiş. O kişi de madenleri taşları toprakları değerlendirmesi ile ortaya çıkan meblâğı infak ediyor ve etmelidir. Çünkü o da bir rızıktır. Can dostu bir maden mühendisine sordum, “Size bu zenginlik nereden geldi?” Cevap çok manidar, “Ben zekâtın zenginiyim, infakın zenginiyim. Uzun yıllar zekâtta kusur işlemedim ve ihtiyaç sahiplerini bulup verdim. Hiç gösteriş de yapmadım ve yapmam.”
Gazete de bir ikram-ı Rabbanîdir. Onun her satırı, kişinin her makalesi onun infakı ve ilminin, zekâsının zekâtıdır. Müspet neşriyat ve neşriyatında faydalı kitap ikramları vatan sathında bir manevî sadakadır. Üstümüzdeki arzî ve semavî afetleri kaldırmaya ve durdurmaya vesiledir. Acaba yazılı ve görsel basın bunun neresinde?
Bu babda Yeni Asya gazetemizin Ramazan için 59 kupon karşılığında Kur’ân-ı Kerim’i okuyucularına vermesi, gazetenin, ortakların, yazarların “infakıdır” ve hayra alâmettir. İnşallah, gerçek muhabbete, ihlâsa ve kuraklığın kalkmasına ve ülkemizin manevî birliğine vesile olacaktır. İşte Kur’ân ve infaka bu cihetlerle de bakılmalıdır kanaatindeyim. Ramazanınız mübarek olsun. Okuyanlara, soranlara selâm olsun..
14.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|