Herkes acılardan kurtulup huzurlu, mutlu bir hayat sürdürmenin peşinde. Kimi bunun zenginlik, kimi şan-şöhret, kimi mal/mülk, mevki/makam, kimi evlad ü iyal ile elde edeceğini düşünür ve ona göre çalışır. Halbuki ve hiç şüphesiz ki, gerçek huzur, mutluluğun yolu iman; yani, Kur’ân ve Sünneti öğrenmek, anlamak ve yaşamaktan geçer.
Zira, üye olmayan, ne dünya, ne sonsuz mutluluk yurduna girebilir. Üye olmanın şartı da, imandır. Yani, ruh ve duygularımızı dizayn ediliş çizgisinde geliştirmektir. Şu halde, ebedî güzellikleri ferd, aile ve toplumun tüm katmanları olarak benimsemeli ve özümsemeliyiz. Doğru İslâmiyet, yani sağlam bir din/iman öğretimi ve eğitimiyle mümkün. Temel eğitim ile terbiye ailede alınır. Ne yazık ki, sarsılan bu en eski ve kudsî müessese de gerekli bilgi ve donanıma sahip değil…
Öte yandan, jakoben laik, seküler eğitim sistemi de gerekli eğitimi vermiyor, veremiyor. Zaten, verilen, “Din kültürü ve ahlâk bilgisi”nden ibarettir. Bilgi vermek ayrı bir şey, ruh, mânâ, şuur vermek ayrıdır.
Diğer taraftan teknolojik gelişmeler, iletişim ve ulaşımı hızlandırırken; aynı zamanda insanları birbirinden ayırıp ferdiyetçiliğe (bireyselliğe), yani, yalnızlığa itiyor. Bu da, ferdi alkol, uyuşturucu ve benzeri kötü alışkanlıkların pençesine atıyor; aileyi parçalıyor, toplumu huzursuz ediyor.
İşte iman ve Kur’ân eğitimi, manevî hayattaki eksikliklerimizi tamamlamak; çağın en büyük hastalıklarından yalnızlığı aşmak için hemcinslerimizle iletişim, dayanışma ve yardımlaşmaya mecburuz. Bu da ancak gruplaşma/cemaatleşme ile mümkün.
Cemaat, sosyal hayatın zaruriyatlarındandır. Zira, insanlar aynı kalıp, aynı tornadan çıkmış, tek tip varlıklar değildir. Farklı mesleklerin bulunması gibi, farklı cemaatlerin bulunması da içtimâî hayatın tabiî bir sonucudur. Bu aynı zamanda, mânevî işlerde ve hizmetlerde iş bölümüdür. Buna esnaf ve pazarcılar örneğini verebiliriz. Kimi soğan, sebze, kimisi meyve, kimisi başka bir mahsül satar. Herkesin aynı şeyleri, aynı üslûpta satışa arzetmesi beklenmemeli.
Ana, üst kimlik imandır, İslâmiyettir. Bir alt kimlik mezheptir. Bunu da alt grubu, meşrep-meslek olabilir. Cemaat, meşrebden doğmuş olmalıdır. Tüm Müslümanlar bir cemaattir. Ancak, ayrı mezhepten olup aynı meşrepte olanlar cemaat oluşturabilir. Dolayısıyla farklı frekanslar, farklı grupları, cemaatleri oluşturur. Bu farklılıklar,—her zaman, herkesin söylediği gibi—zenginliktir, güzelliktir.
Cemaatleşme, sosyal bir ihtiyaçtır denilebilir. İnsanlar bir araya gelmek, dertlerini birbirine aktarmak, yekdiğerine teselli vermek ve sohbet etmek ister. Bu fıtrî bir meyildir. Bugünkü sefih medeniyet, bu boşluğu, meyhane, pavyon, kahvehane, eğlence ve sefahet merkezi klüplerle doldurmaya çalışıyor. Ne var ki, değil tesellî ve tedavi, maddî-manevî problemler katlanarak büyüyor, çoğalıyor…
Bu feyizli ve mübarek günlerde daha ziyade “cemaat, cemaatin işleyiş tarzı, cemaate mensup fertlerin görevleri, cemiyet, meşveret/danışma, ittihad, uhuvvet/kardeşlik, muhabbet/sevgi” gibi meseleleri etraflıca ele alacağız. Önce, ferdin (bireyin) kişilik, şahsiyet, huy, ahlâk ve mizacı, ardından da cemaatle iletişim ve ilişki boyutlarını değerlendirmeye; bu çerçevede şu soruların cevaplarını bulmaya çalışacağız:
Cemaat nedir? Bir cemaate dahil olmak şart mıdır? Şahs-ı mânevî nedir? Kaç çeşit cemaat yapılanması var; açık, kapalı cemaat nedir? Cemaate dahil olan fertlerin dikkat etmesi gereken hususlar nelerdir? Cemaat fertler hakkında kararlar verebilir mi?
Meşveret nedir? Meşveretin, yapısı, işleyişi nasıldır? Kimler meşverete seçilir; nasıl seçilir? Ehil olmayanlar meşverete seçilirse ne yapmalıdır? Meşveret kararları nasıl alınır? Meşveret kararları bağlayıcı mı? Kararlar çoğunluk ile alındığına göre; azınlıkta kalanlar nasıl davranmalı?
NOT: Mübarek Üç Aylar, geçmiş Regaib, Mi’rac, Berat Kandilinizi ve Ramazan-ı Şerifinizi tebrik eder; camiamız, milletimiz ve İslâm âlemi için hayırlara; insanlık için hidayete vesile olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim.
13.09.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|