Barış, çeşitli şekillerde tasvir edilebilir.
“Barış”, küskün insanların “barışması” anlamına gelebileceği gibi; toplu halde yaşayan insanların, birbirine saygılı davranarak yaşaması anlamına da gelebilir.
“Yurtta sulh, cihanda sulh” derken, halkının bir bölümüne yan gözle bakan bir anlayışın barış ile ne ilgisi olabilir ki?
İşi tahkir ve tezyife götürmeyen tutum ve davranışları hoş karşılamak barışın kendisidir.
“Barışmak” muhatabın görüş ve kanaatlerini kabullenmek anlamına gelmiyor.
Dünyayı ateşe atan iki cihan savaşı, barışı insanlara çok pahalıya maletti.
Ve insanlar anladılar ki, kin ve nefretin insanlara hiçbir faydası olmadı.
Türkiye iki cihan savaşında yaşanan anlayışı bırakması gerekiyor.
Ülkemizin sıkıntısı sadece ekonomi değil. Birbirini anlamamak, muhatabını yok saymak olayıdır.
Başı örtülü ile örtülü olmayanın el ele dolaştığı, sakallı ile sakalsızın kucaklaştığı, farklı partilere mensup insanların tokalaştığı bir Türkiye’yi istiyoruz.
“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” dediğiniz zaman, diğer ülkeleri ve insanları düşman ilân etmiş oluyorsunuz.
Hani “cihanda sulhun” karşılığı?
“Yaratılanı severiz Yaratandan ötürü” diyen Yunus’un sesine kulak verelim.
“Dostlarına karşı mürüvvetkârâne (mertçe) muâşeret ve düşmanlarına sulhkârâne (barış içinde) muamele etmek” gerektiğini ifade ediyor Bediüzzaman.
13.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|