Meclis tatilde, milletvekillerinin büyük bir kısmı seçimin ardından memleketlerinde vatandaşlarla beraber. Siyaset Anadolu’ya yayılmış vaziyette. Cumhurbaşkanı Güneydoğu’da, Başbakan Denizli’de… Ankara bu yüzden siyasî anlamda hayli sessiz… Ramazan’ın bugün ikinci günü. Siyasî havadan kurtulan Ankara, manevî havayı doyasıya yaşıyor. Nisan ayından bu yana süren karışıklık yerini Ramazan’ın verdiği huzura bıraktı. İnsanlar teravihlerde camileri hınca hınç dolduruyor.
Bu manevî havanın yanında Ankara’da derinden derine “sivil anayasa” tartışmaları da yapılıyor. Önümüzdeki günlerin en önemli tartışma konusu anayasa değişikliği olacağı görülüyor. Bir taraftan 21 Ekim’de yapılacak olan Cumhurbaşkanını halkın seçmesinin de öngörüldüğü Anayasa değişiklik paketi için yapılacak referandum gümrük kapılarında oy verme işlemi ile başladı. Diğer yandan Ankara’da yeni anayasa taslağı tartışılıyor. AKP’nin Bilim Kurulu’na hazırlattığı taslak kamuoyuna açıklandı. Şimdi, değişik kesimlerin tepkileri ölçülmeye çalışılacak.
Sivil Anayasa taslağı üzerindeki ön çalışmasını tamamlayan Dengir Mir Mehmet Fırat başkanlığındaki AKP Komisyonu ile taslağı hazırlayan Bilim Kurulu üyeleri dün üç günlük “anayasa değişikliği kampı”na girdi. Burada taslağa son şeklinin verilmesi plânlanıyor. Toplantının son bölümüne Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılması plânlanıyor.
* * *
Hükümetin “yeni anayasa taslağı Meclis’te kabul edilse bile referanduma sunulacağı” kararı yerinde bir karardır. Zira, anayasa sadece bir kesimi değil, bütün milleti ilgilendirdiğinden millete mal etmek, onun oyuna başvurmak en geçerli yoldur. Bunun içinde öncelikle toplumun bütün kesimlerini içine alacak bir çalışmanın içine girmek gereklidir. Çünkü, bu çalışma ne kadar geniş kesimle tartışılırsa o kadar “eksiksiz” olacaktır. 12 Eylül Anayasasının içinde “millet” olmadığı için 25 senedir “ihtilâl anayasası” diye hatırlandığı gibi hazırlanacak anayasada “AKP’nin anayasası” diye hatırlanır. Bundan kaçınmak gereklidir.
Burada şunu da söylemekte fayda var. Uzlaşma derken, bunu hem sivil toplum kuruluşları ile hem de parlamentoda bulunan partilerle -CHP de dahil- yapmak gerekir. Zira, CHP’nin 2002 seçimleri öncesinde hazırlanan parti programında 1982 Anayasası’nın yasakları temel aldığı belirtilmiş, toplumsal barışın sağlanması için yeni bir anayasa yapılması gerektiğine işaret edilmişti. “1982 Anayasası bir uzlaşma anayasası değildir. Seçeneksizlik yaratarak topluma dayatılmış, eskimiş değerleri ve yasakları temel alan bir anayasadır…” denilmişti.
Yani, hiçbir kesim çalışmanın dışına itilmeden, ne kadar geniş kesimle diyalog ve uzlaşmaya girilirse yeni anayasa da o kadar millete mal edilmiş olacaktır. Her kesiminde önyargılardan kurtulup yeni anayasa taslağına katkı sağlaması gerekir. Herkes yapıcı tenkitlerle bulunmalıdır. Çünkü, bu anayasa herkesin anayasası olacaktır. Bunu hem hazırlayanlar, hem de katkı sağlayacaklar dikkate almalıdır.
Anayasa da 12 Eylül darbesini gerçekleştirenlere yargı yasağı getiren geçici 15. maddenin kaldırılması ve yıllardır bir çok mağduriyetlere yol açan Yüksek Askerî Şûrâ ve HSYK kararlarının yargı denetimine açılacağı önerilerinin olması da anayasanın “sivil” olması için önem arz etmektedir. Tabi bunlardan geri atılmadığı sürece…
* * *
1982 Anayasası, millete karşı devleti güçlendirme ve korumayı hedeflemiştir. Bu yüzden kabul edildiği 7 Kasım 1982 tarihinden bugüne -bu süreçte Anayasanın üçte biri değişmiş olmasına rağmen- toplumun hemen her kesimi tarafından eleştirildi. Çünkü, anayasanın ruhu 12 Eylül ihtilâlini taşıyordu.
Özetle, yeni anayasa hürriyetleri genişleten, demokrasinin bütün kurallarının sağlıklı işleyeceği, gerçekten sivil unsurlar taşıyan bir anayasa olmalıdır. İşte o zaman adı “sivil anayasa” olur.
14.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|