11. cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye tarihine krizlerle, gerginliklerle geçecek bir seçim oldu. 24 Nisan tarihinde adaylığını koyan Gül’ün seçilmesine kesin gözüyle bakılırken, yeni icat olunan Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararı, Türkiye’yi erken seçime sürükledi. Seçimlerin ardından oluşan Meclis tablosu Gül’e Köşk yolunu açtı. Gül 113 gün geç olsa da 11. cumhurbaşkanı olarak Köşk’e çıktı. Kazanan demokrasi oldu.
Gül’ün adaylığının açıklamasından sonra geçmişi ile ilgili her şey yazıldı, çizildi, bilinmeyen yönleri gazete sayfalarında televizyon ekranlarında gösterildi/gösteriliyor.
Meselâ, Cumhuriyet Bayramı sabahı doğan Gül’ün “göbek adı”nın “Cumhur” olduğu ilk defa yazıldı. Gül’ün çocukken çok haşarı, yaramaz, ama çalışkan bir kişiliğe sahip olduğu söylendi. Siyasî geçmişi irdelendi. Gül’ün, 12 Eylül ihtilâlinden çok kısa bir süre sonra Hayrunnisa Hanımla yaptığı evliliğinin ilk haftasında İstanbul Erenköy’deki evinden alınıp, “Sancak Hareketi” kapsamında tutuklandığı, kısa süre Metris Askerî Cezaevi’nde tutulduğunu öğrendik. Hatta Gül’ü cezaevinden Özal’ın askerlere “rica”sının kurtardığını da…
Fazilet Partisi’nde “yenilikçi kanadı”n adayı olan Gül, Erbakan faktörü sebebiyle Kutan karşısında yenildi, ancak bu kaybediş AKP’nin kuruluşunun tetikçisi oldu. Ve bu süreç Gül’e önce başbakanlık, sonra başbakan yardımcılığı, şimdi de cumhurbaşkanlık yolunu açtı.
***
Gelinen bu noktada Köşk’e çıkan Gül’ün icraatları merakla bekleniyor. AKP’nin 4.5 yıldır söylediği “Köşk bahanesi” de kalmadı.
Halk, başta başörtüsü, meslek liselerinin önündeki engellerin kalkması ve TCK’da düşüncenin önünde engel görünen maddeleri ile temel hak ve özgürlükler konusunda adımlar atılmasını yıllardır bekliyor. 4.5 yıllık iktidar döneminde bu konularda adım atmayan hükümetin bahanesi hep Sezer olmuştu, bundan sonra artık söyleyecek sözleri de kalmayacak.
Gül’ün ilk adaylığını açıkladığında söylediği, “Milletimizin değerleri bizim değerlerimizdir. Halkımızla bütünleşeceğim. Demokrasinin işlediğini herkes görecektir. Bireysel tercihlere herkesin saygı duymasını bekliyorum. Çankaya’nın kapılarını halka açacağım” sözlerinin arkasında durmasını kamuoyu bekleyecektir.
O dönemde AKP’li bir milletvekilinin şu sözleri dikkat çekiciydi: “Artık bahanemiz kalmadı. Millet destek verecek, biz çözeceğiz. Eğer bu seferde yapmazsak bu millet bizi sandığa çok fena gömer...” Bu durum şimdi de geçerliliğini koruyor.
Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı ve aynı zamanda da hükümette “insan hakları ile ilgili kurullar ve insan hakları ile ilgili konularda eşgüdüm”den sorumlu olan Gül’ün insan hakları konusunda Türkiye’nin AB yolunda bu alanda yapılması gerekenleri çok iyi bildiği için, hükümetten bu konuda gelecek konulara takoz değil, destek olması beklenecektir. Bunlardan birisi de, insan hakları ihlâli olduğu konusunda herkesin üzerinde anlaştığı ve eşinin de mağdur olduğu başörtüsü yasağı konusunun halledilmesine önayak olması istenecektir.
Türkiye, Nisan’dan beri seçim, cumhurbaşkanlığı ve bunun etrafında yapılan tartışmalarla epey zaman kaybetti. Bu kaybedilen zamanı telâfî için cumhurbaşkanı ve yeni hükümet var gücüyle çalışmalı.
***
Gül, yemin töreninden sonra yaptığı teşekkür konuşmasında söylediği, “Şiddeti beslemeyen her türlü fikrin serbestçe ve korkusuzca ifade edilebildiği bir açık toplum olma hedefinden asla sapmamalıyız. Çağdaş dünya, nicedir, özgürlüklerden korkmamayı öğrendi; bizler de özgürlüklerimize en hayati değerlerimiz olarak her durumda sahip çıkmalıyız” sözlerinin arkasında durduğu müddetçe, halkın desteğini arkasında bulacaktır. Ve bunun gerçekleşmesi için yapacağı çalışmalar da hayırla yâd edilecektir.
Özetle, yeni cumhurbaşkanı insan hak ve hürriyetlerini geliştiren, yasakları kaldıran, toplumun ihtiyacı olan maddî ve manevî eksiklikleri giderecek yolları açmalıdır. Bunu beklemek de halkın en tabiî hakkıdır.
Gül’e zor görevinde başarılar dilerken, hayırlı olsun diyoruz.
31.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|