Yeni kabine kuruldu, Çankaya onayı alındıktan sonra değişen bakanlıklarda devir teslimler yapıldı, program Mecliste okundu ve gü-venoyu aldı. Peki sonra? Sonrası pek bilinmiyor.
Zira hükümet adına kamuoyu önüne konulmuş somut bir gündem maddesi bulunmuyor.
Buna karşılık, dikkatler yeni anayasa taslağında yoğunlaşmış durumda. Bu tablodan çıkarılacak sonuç, hükümetin yeni dönem icraatına anayasayı halledip girmeye niyetli olduğu.
Ama bir taraftan da bu işin aceleye getirilmeyeceği, taslağın tartışmaya açılacağı ve uzlaşma ile neticelendirileceği açıklamaları yapılmakta.
Ve hükümet sözcüsü Cemil Çiçek’in, anayasa işini bitirmek için telâffuz ettiği tarih 2008 yılı.
Çiçek bunu söylerken, 2008’in başı, ortası veya sonu gibi bir hedef koymuyor. Yıl içine yayılmış bir süreci kast ettiği şeklinde anlaşılmaya müsait esnek ve belirsiz bir üslûp kullanıyor.
Bunun anlamı, hükümetin anayasa işi sonuçlanıncaya kadar temel ve köklü meselelere el atmayacağı ve rutin işlerle uğraşacağı mı?
Diğer Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in hazırladığı eylem planı, bunları mı sıralayacak?
Bu durumda, anayasa çalışmalarını çok fazla uzatmadan sonuçlandırmak gerekmiyor mu?
Evet, tabiî ki anayasa gibi temel bir metin aceleye getirilemez, getirilmemeli. Ama ağırdan almanın da mantığı yok. Ülkenin, beklemeye tahammülü olmayan yığınla sorunu var.
Ve demir tavında dövülür. Anayasa meselesi gereğinden fazla uzarsa, işe rufailer de, iyi saatte olsunlar da karışır, hükümet de yine ipleri elinden kaçırır ve diğer çalışmalar da külliyen boşa gider.
Bu arada, beklemeye tahammülü olmayan konular var. AB’nin de ısrarla takipçisi olduğu TCK’nın 301, Prof. İbrahim Kaboğlu ile Prof. Baskın Oran hakkındaki beraat kararının Yargıtay’da bozulmasıyla tekrar gündeme gelen 216 ve Faruk Çakır’ın mahkûm edildiği 288. maddeleri bunlar arasında. (Darbe günlüklerini yayınladığı için yargılanan Alper Görmüş’ün dün başlayan dâvâsı cabası.)
Bilindiği gibi, Kaboğlu ve Oran, Başbakanlık İnsan Hakları Komisyonunun eski başkanı ve üyesi olarak hazırladıkları azınlık raporu sebebiyle ulusalcıların boy hedefi olmuş; ayrıca haklarında 216’dan (eski 312) dâvâ açılmıştı.
Bu dâvâdan beraat ettiler, ama karar Yargıtay 8. Ceza Dairesinde bozuldu. Gerekçe, rapordaki azınlık tarifi ve alt kimlik-üst kimlik ayrımıyla üniter devletin ve milletin bölünmezliğinin açık ve yakın şekilde tehlikeye düşürüldüğü iddiası.
8. Ceza Dairesi Kaboğlu ve Oran’ın yeniden yargılanıp cezaya çarptırılmalarını talep ediyor.
Üyelerden biri karara karşı oy kullanmış ve gerekçesini “Rapor, resmî görüşü eleştiriyor ve entelektüel derinlik taşıyor diye yadsınamaz. Bireyler anayasaya aykırı düşünebilir. Raporun hiçbir yerinde şiddete tahrik yok. Kamu güvenliğinin bozulmadığı, açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkmadığı açık” gibi ifadelerle dile getirmiş.
Tek de kalsa, bir yüksek hakimin özgürlükten yana görüş bildirmesi ümit verici bir durum. Ama aynı üye başörtüsünde yasakçı. Öyle ki, yasağa karşı çıkan partilere “Kapatılırsınız” tehdidinde bulunabiliyor. (Cumhuriyet, 13.9.07)
Hani parti kapatmak zorlaştırılmıştı?
Velhasıl, daha yapılacak çok iş var...
20.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|