Anayasa meselesini halletmeden hiçbir sağlam ve kalıcı adım atamayacağını geçen iktidar döneminde bizzat yaşayarak gören AKP, 22 Temmuz’da seçmenden aldığı güçlendirilmiş yetkiye dayanarak bu konuyu gündeminin ilk sırasına koymuş ve önce bu işi çözerek yola devam etme kararı vermiş gibi görünüyor.
Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanı seçimleriyle yeni kabinenin teşkili sonrasında başka hiçbir konu gündeme getirilmezken, dikkatlerin anayasa taslağına çevrilmesi bunu gösteriyor.
Gerçi bu hükümette de sözcülük makamını üstlenen Çiçek, taslağın kesinleşmeden tartışmaya açılmasından rahatsızlık duyduklarını belirten ifadeler kullandı, ama süreç tam tersine, tartışmaları daha da kızıştıracak şekilde gelişti.
Bunda, Başbakanın taslağı hazırlamakla görevlendirdiği komisyonun başkanı Prof. Dr. Ergun Özbudun’un, taslak metnini medyaya vermesi ve kendisinin de TV ekranlarında ve gazete sayfalarında açıklamalar yapması etkili oldu.
Ne var ki, maddelerin üçlü dörtlü alternatifler halinde yazıldığı ham bir taslağın bu şekilde kamuoyuna sunulmasıyla neyin amaçlandığı pek anlaşılamadı. Muhtemelen hazırlıkların gizli yürütüldüğü eleştirilerini geçersiz kılma niyetiyle böyle hareket edilmiş olabilir, ama eleştirilerin ardındaki asıl saikin üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğu galiba anlaşılamamış gibi görünüyor.
Çünkü taslak açığa çıktı, bu defa tepki cephesi farklı telden çalmaya başladı: “Laiklik elden gidiyor, Atatürkçülük ve devrimler tırpanlanıyor, başörtüsü yasağı anayasa üzerinden delinmeye çalışılıyor” yaygaraları koparıldı.
Bilâhare iş, “Anayasa ancak kurucu Meclisler tarafından yapılabilir, bu Meclis anayasa yapamaz” gibi son derece abuk bir noktaya taşındı. Ardından “Değiştirilemeyecek maddelere dokunulursa, bu anayasanın başlangıcında her vatandaşa ve kuruma yüklenen ’anayasayı koruma’ görevinin gereği yapılır” tehditleri savrulmaya başlandı.
Aslında bunların hiçbir geçerliliği ve samimiyeti yok. Çünkü herşeyden önce AKP Mecliste anayasayı tek başına değiştirecek çoğunluğa sahip değil. Gerçi teorik olarak, anayasa değişikliği için yeterli asgarî sayı olan 330’dan 10 fazlası var ve bu sayı ile yapacağı düzenlemeler 367’nin altında olduğu için zorunlu olarak götürüleceği referandumda çok büyük ihtimalle kabul edilir. Ama böyle bir anayasa, şimdiden yapıldığı gibi “AKP anayasası” olarak görülür.
Ve böyle bir damga ve görüntü ise en başta AKP’nin işini zorlaştırır. İcraatını daha rahat yapabilmek için gerçekleştireceği anayasa değişiklikleri, maruz bırakılacağı amansız tecrit kampanyası sebebiyle ayak bağına dönüşebilir.
Onun için AKP diğer partilerin, en azından MHP’nin de desteğini alma arayışına girebilir.
Aradığı desteği bulup bulamayacağı ve bulmasının ne gibi şartlara bağlanacağı meçhul.
Destek alma adına kendi yaklaşımından vereceği tavizler yeni anayasa girişimini zaafa uğratır. Taviz vermeyip anayasayı kendi öngördüğü biçimde değiştirme kararlılığının tercihi ise, AKP’yi “tek başına anayasa yapma” eleştirilerinin getireceği sıkıntılarla karşı karşıya bırakır.
Bakalım, AKP bu ikilemden nasıl çıkacak?
Ve umalım, dağ fare doğurmasın.
18.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|