Yassıada duruşmaları esnasında yaşanan elim safhaları ve kahredici sahneleri kelimelerle anlatmak imkânsız.
Orada, bundan 46–47 sene evvel yaşananların, insanlık tarihinde ikinci bir benzeri yok; dünya durdukça, benzerî tabloların tekrarlanacağını da sanmıyoruz.
Ancak, yine de o günleri unutmamak ve o dönemde yaşananları bilmek lâzım.
Tâ ki, vahşî tabiatlı şahıslar yeniden meydan almasın, fikirleri hiçbir zaman revaç bulmasın.
Tâ ki, o zaman çekilen âhlar yerde kalmasın, çiğnenen insan hakları yeniden şâha kalksın, hukuk ve adâlet zulümkârlıktan temizlensin ve milletin hür iradesi yeniden itibar kazansın.
İşte bu maksatla, sizlerle birlikte o günleri hatırlayıp, ulaştığımız bir kısım mâlumatı paylaşmaya çalışıyoruz.
Son sözler, son bakışlar
Duruşmaların sona ermesiyle birlikte, bütün dikkatler verilecek cezalara odaklandı.
Mazlûm maznunlar, bir süreyle çekmiş oldukları eziyetlerin neticesinde, bitkin ve perişan bir vaziyette iken, cezalarının infaz edileceği günü bekliyorlardı.
Aynı sıkıntıları paylaşan Şair Faruk Nafiz, orada yaşadıklarını şu sözlerle mısralaştırıyordu:
Gece zindanda Yusuflar sıralanmış yatıyor
Yüzlerinden okudum sapsarı rüyâlarını
Kimi sehpada görür kendini çarmıhta kimi
Ve ararlar yine zindandaki dünyalarını
Zindandan sehpaya doğru giden bu kahramanların son duruşları, son bakışları gibi, son sözleri de şâyân–ı hayret ve takdirdir.
İzzetlerinden, vakarlarından zerrece taviz vermediler. Yiğitçe durdular ve ölüme de merdane bakarak gittiler.
Üç şehitten merhum Hasan Polatkan'ı hemen hiç konuşturmadılar, hatta onun 170 sayfayı aşan müdafaasını dahi yok saydılar. Feryadına karşılık ise, ‘Kısa kes, otur yerine!’ azarıyla mukabele ettiler. (Polatkan'ın savunması, Rasim Ekşi tarafından kitaplaştırıldı.)
Zorlu'nun son sözleri
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, abdest alarak idam sehpasına doğru yürüdü. Bu arada, bir mektup yazmak ve son sözlerini kâğıda dökmek istedi. Elleri kelepçeli olduğundan rahat yazamıyordu. Her nasılsa birileri merhamete geldi ve kelepçeyi çözdüler. İşte, ölüm sehpasına doğru giderken, Zorlu'nun kaleminden çıkan yazdığı sön sözleri:
Sevgili Anneciğim, Emelciğim (Hanımı) ve Abiciğim,
Şimdi, Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkıyorum. Sakinim, huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin. Sizlerin de sakin ve huzur içinde yaşamanız beni daima müsterih edecektir.
Bir ve beraber olun. Allahın takdiratı böyleymiş. Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim.
Anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allahın inayetiyle onların huzurunu temin edin.
Hepinizi Allaha emanet eder, tekrar üzülmenizi ve hayatta berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica ederim. Allah memleketi korusun.
Menderes'in son mektubu
Son olarak, Adnan Menderes’in idam edilmeden önce zâlim cuntacılara hitaben yazmış olduğu mektubunu okuyalım:
"Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki: Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir.
"İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silâhların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz?
"Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen duâm sizlerle beraberdir."
Kısa kısa notlar
Hayırsızada bombalandı
Yassıada'ya götürülen 600 kadar DP'li mâsumun aileleri (görüşçüler), belli bir sürenin ardından nihayet ziyaret imkânını buldular.
Görüşçülerin ilk kez ziyarete geldikleri gün, Bandırma'dan kaldırılan savaş uçaklarını adaların üzerinden uçurttular, hatta gözdağı vermek için, 400 metre mesafedeki Hayırsızada'yı da bombaladılar.
Tam bir çılgınlık hali. Orduda ast–üst dengesi de bozulmuş, her komutan aklına estiği gibi hareket eder bir hale gelmişti.
Dine hizmetin cezası
Mahkeme Başkanı Başol, bir gün duruşma salonuna şöyle bir baktı salona ve Menderes'e dönerek, şunu söyledi: 'Evet, evet Menderes! Sen dinî an'aneleri ayağa kaldırmaya çalıştın. Haydi, şimdi gelip o hizmet ettiğin kimseler seni kurtarsın bakalım."
"İslâm kahramanı" Menderes ise, Başol'a şu karşılığı verdi: "Başkan, başkan! İnşaallah dediğiniz doğru ise, yani din–i mübine hizmet etmişsem, ne mutlu bana."
Ağaoğlu susturuldu
Azerî asıllı DP'li Samet Ağaoğlu, Yassıada duruşmaları esnasında, bir gün mahkeme başkanı Salim Başol'un hukuk dışı muhâkeme tarzını tenkit eder. Sıkışan Başkan Başol, hiddet ve öfke içinde Ağaoğlu'na şu karşılığı verir: "Sus! Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!"
Gülmek de yasak
Yassıada'da tebessüm etmek de yasaktı. Zira tebessüm, bir alay, bir hiçe sayış edası şeklinde görülüyordu. Derhal ikaz geliyordu.
Kaldı ki, traji–komik durumlar dışında, zaten orada kimsenin gülecek hali yoktu.
("Kısa kısa notlar"ın devamı yarın)
18.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|