Başıbozuk ve kafası karmakarışık bir cunta hareketinin sebep olduğu "27 Mayıs Darbesi" ve hemen ardından yaşanan "Yassıada duruşmaları"na dair detaylı bilgilere birçok kaynaktan ulaşmak mümkün.
1) Öncelikle, bu elim hadiselerin bazı şahitleri halen hayatta: Aydın Menderes, Melik Fırat, Gıyaseddin Emre ve yüzlerce fotoğrafı gizlice çeken muhafız subayı Mehmet Taşdelen gibi.
2) Hatıra ve araştırma kitapları: Erzurum DP Milletvekili Prof. Rıfkı Salim Burçak'ın "Yassıada ve Öncesi", Tarık Güryay'ın "Bir İktidar Yargılanıyor", Nazlı Ilıcak'ın 1975'te yayınlanan iki ciltlik "27 Mayıs Yargılanıyor" isimli eserleri gibi...
3) Gazete ve dergilerde, hadiselerin yıldönümlerinde çıkan müstakil ve dizi yazılar: Hürriyet, Milliyet, Yeni Şafak (27 Mayıs 2004), Yeni Asya, Akis ve Aksiyon'un (598. sayı, 22 Mayıs 2006) arşivi gibi.
Bütün bu kaynaklardan araştırarak ve hayattaki bazı şahitlerle de bizzat görüşüp dinleyerek derlediğimiz bilgileri burada sizlerle paylaşmaya çalışıyoruz.
İnsanlık dışı muamele
Kaynakların ve şahitlerin tamamı, Demokratlara hem darbe esnasında, hem de özellikle Yassıada'da çok kötü muameleler yapıldığını doğruluyor.
Öylesine bir kötü muamele ki, bunu ancak ve ancak "insanlık dışı" tabiriyle tanımlamak mümkün.
İşte, o günlerde yaşanan yüzlerce vak'adan sadece birkaç misâlin özeti.
"İşte 20 baş hayvan"
DP'li Devlet Bakanı Mükerrem Sarol anlatıyor: "...Davutpaşa Kışlasından 20 kişilik bir kamyona bindirildik. Başımızdaki binbaşı başladı sataşmaya. Önce bana 'Söyle bakalım, bu milyonları nerede yiyeceksin' dedi. Ben 'Benim milyonlarım yok' dedim. 'Öyleyse sana yardım toplayalım da, evini barkını geçindirirsin' diye alay etti. Sonra, diğer arkadaşlarımın yakasına yapıştı. Yakışıksız sözler söyledi. Ardından, yalanlar dizisi başladı: 'Et Balık Kurumu ambarlarında üniversiteli gençlerin öldürülüp kıyma haline getirildiğini, Bayar'ın bankalarda milyonları çıktığını, Menderes'in altın külçeleri kaçırırken yakalandığını...' anlatıp durdu. Sonra da son derece çirkin ve sapıkça konuşmalar yaptı.
"Nihayet araba durdu, gemiye bindirileceğiz. Binbaşı eline listeyi aldı ve gemi komutanına 'İşte size 20 baş hayvan getirdim' diye bağırarak söyledi.
"Arabadan çıkıp gemiye atlayanın da yemediği tekme, küfür, hakarek yoktu.
"Aynı bed muamele Yassıada'ya çıkarken de tekrarlandı. Ada komutanı Tarık Güryay, aramızda eli sopayla dolaşır, önünde herkesin ayağa kalkmasını isterdi. Yine de, hakaret ve işkence yapmaktan geri durmazdı.
"Bütün asker ve subayları dolduruşa getirmişlerdi. Hepsi bizi birer vatan haini gibi görüyordu. Gördüğümüz muamele de ona göre oluyordu.
"Hiç unutmam, yanımda arkadaşım Selahaddin Karayavuz vardı. Ona, 'Ben bu şartlarda burada yaşayamam. Bu haysiyetsiz muamele karşısında, kafamı demirlere vura vura öleceğim' dedim."
Ölümü tercih edenler
Yassıada'da Demokratlara yapılan insanlık dışı haysiyetsizce muamele, sadece M. Sarol'un değil, bir çoklarının canına tak etmiş ve onları böyle yaşamaktansa ölümü seve seve tercih edecekleri bir noktaya getirmişti.
Ölmek isteyenlerden biri de DP Fatih İlçe başkanlarından Dr. Faruk Sargut idi.
Dünya gazetesinin 21 Temmuz tarihli sayısında, Sargut'un gayrımeşrû yollardan servet edinmiş olduğu şeklinde çok ağır bir suçlama vardı. Bu alçakça iddia, bardağı taşıran bir damla oldu. Zaten mevcut sıkıntılara tahammül edemeyecek dereceye gelen bu vakarlı insan, gazete haberini okuyunca büsbütün üzüldü, kahırlandı. İddialara cevap vermek imkânına da sahip değildi. Dr. Sargut: Kendi kendine 'Böyle zillet içinde yaşamaktansa, hayatıma son vermem daha hayırlıdır' gibi sözler söylemeye başladı. 22 Temmuz günü lavaboda çamaşır yıkarken, çamaşır ipiyle kendini asmaya teşebbüs etti. Hırıltı sesini duyan güvenlik görevlileri onu son anda kurtarıp hastaneye kaldırdı. Hasta vaziyetiyle de, onu yargılamaya devam ettiler.
Nitekim, aynı hasta ve hatta ameliyatlı bir halde iken, Prof. Osman Turan'ı da, üstelik işkenceler çektirilerek ve eli bağlı şekilde (Güryay tarafından) sopayla dövülerek yargılamaktan çekinmediler. (Bkz: 27 Mayıs Yargılanıyor; Sarol ve Turan'ın anlattıkları)
Dr. Lütfi Kırdar'ın duruşmada vefatı
Sağlık Bakanı olan Dr. Lütfi Kırdar da, Yassıada'daki işkenceli meşakkate dayanamayıp vefat edenlerden.
Muhtelif şahitlerin aktardığı Kırdar'ın ölüm şeklini, Erzurum DP milletvekili A. Melik Fırat'tan dinleyelim:
"...Adaları hiç görmemiştim. Bir hisarın karşısında indik. Bizi Yarbay Tarık Güryay elinde sopasıyla karşıladı. Bizi indirince, sıra halinde tek tek götürdüler koğuşlara. Tarık Güryay ve yanındakiler bize 'Siz bir hırsızın peşinden gittiniz. Türkiye'nin paralarını çalıp, Rusya'ya kaçacaktınız değil mi?' dediler. Askerlere de bunları anlatmış ve kandırmışlar. Hatta, 'DP'liler talebeleri öldürüp, Et Balık Kurumunda kıymaya karıştırmışlar' gibi iddialara bile inandırmışlar herkesi. Adaya getirilen milletvekillerine çok kötü muamele yapılıyordu.
"Bizden sonra, bakanlar da getirildi. Dr. Lütfi Kırdar, İstanbul'un eski valisi. Sağlık Bakanıydı. Yaşlıydı, iri yarıydı. Bir çelme atmışlardı; düşmüş, alnı kan içinde kalmıştı. Bizim koğuşa gelince, yanına gittim, alnındaki kanı sildim. Mahkemede ifade verirken düşüp kalp sektesinden vefat etti. Bunu hiç unutmam."
(Devamı var)
17.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|