Geleneksel erkek ve kadın modellerindeki rol paylaşımında küresel bir biçimde değişim yaşanıyor. Roller iç içe geçiyor.
Kadınlar yöneticilik yapıyor; erkekler evde kalıp çocuk bakmayı seçiyor. Erkekler hoş görünmek için kozmetik sektöründen medet umup mücevher, kolye, bilezik takarken, kadınlar boks gibi en sert sporları yapmayı deniyorlar. Erkeklerde “metroseksüellik, überseksüellik” türü yeni kavramlarla açıklanmaya çalışan bu fenomen, kendisini en fazla magazin basınında ortaya koyuyor. Ünlü İtalyan kadın dergisi Dona Moderna’da yayınlanan bir yazıda, erkeklerin yanı sıra kadınların da ciddî bir biçimde değiştiği vurgulanıyor.
Milliyet İK, 19 Ağustos 2007
Kadın ile erkek arasındaki fıtrî rol paylaşımındaki bu değişim rüzgârlarından herkesin az ya da çok etkilendiği bir gerçek. Dinimizde ahir zamanın belirtilerinden sayılan bu hâl, umumî bir felâket olarak farklı dozlarda sadece Batı dünyasını değil, İslâm dünyasını da tehdit eder durumda…
Aslına bakarsanız, erkeklerdeki değişimin sırrını anlamadan, kadınlardaki değişimin sebebini çözmeye çalışmak eksik gibi. Kadına, “Benim neyim eksik, senin yaptığının aynısını ben de yaparım!” dedirten şey, yani zayıf fıtratıyla bir nev'î riyakârlığa mecbur eden sâik, Bediüzzaman Hazretlerinin Hanımlar Rehberi’nde ifade ettiği “zalim erkeklerin tahakkümü” değil mi?
Bu açıdan değerlendirildiğinde “Feminizm bir erkek hareketidir!” tesbiti ne kadar da doğru!
Teknedeki hamur çok su götürmekle beraber, konu “hürriyet-i nisvan”, “feminizm” perdelerine büründürülüp suçu tamamen kadınlara atacak kadar basit değil…
Kadınların değişiminden sorumlu, en başta kendileri olmak üzere, pek çok faktör olsa da, erkeklerin de çok önemli bir payı olduğu göz ardı edilemeyecek kadar açık bir gerçek…
Malûm, “Sebeb olan yapan gibidir…”
Çocuk ve oruç
Orucun pek çok hikmetlerinden bir tanesi de insanı sabır ve tahammül etmeye alıştırması. Her şeyin hızlı, en kısa zamanda çabucak halledilmesinin “geçer akçe” olduğu bu zamanda sabır ve tahammül kavramlarının iç dünyamızda yerleşmesine ne kadar da ihtiyacımız var!
Şüphesiz biz büyüklerin bu hali çocuklarımızı da etkiliyor. Onlar da canlarının çektiği herhangi bir şeyi (ki bizim çocukluğumuzdan çok farklı olan günümüz şartlarında çeşitler çok fazla) “Hemen, şimdi burada olsun” istiyorlar…
Netice itibarıyla “Bu gidişle, çocuklarımızın nefsi, bizimkinden de şımarık olacak” desek hata etmemiş oluruz… Ama Allah’tan ki, bu gidişi durduracak, en etkili eğitim metotlarının başında oruç geliyor.
Ramazan ayında Allah’ın emriyle tutulan her bir oruç “Hemen şimdi istiyorum!” diyen nefsimizin feryatlarını “Hayır, iftar zamanı gelince!” emriyle öyle bir susturuyor ki, sadece büyüklerin değil, çocukların nefisleri de etkileniyor bu tablodan…
Bu sırrı keşfettiğimden beri, küçükhanım ne zaman bir şeyler için huysuzlanmaya başlasa, her zaman başarıyla uyguladığım bir metoddur “Haydi, sen de on dakikacık çocuk orucu tut! Hemen olmaz…”
Büyüklerimizin çocukları oruç tutmaya teşvik için 1-2 saatlik, en fazla yarım günlük oruç tutturup hediyelerle bizi kutlamalarının, orucumuzu güya parayla satın almalarının altında yatan sır da bu değil miydi? Çocuklara orucu sevdirip müjdeleyerek nefret ettirip korkutmamak…
Evet, oruçta özellikle de Ramazan orucunda sabrın ve tahammülün altın anahtarı gizli…
Şifalı mor salkımlar…
Şimdi böğürtlen zamanı! Güney Florida Üniversitesi bilim adamları böğürtlenin yaşlılık kaynaklı hafıza problemlerinin giderilmesinde önemli rol oynadığını tesbit etmişler. Yapılan araştırmalara göre böğürtlen adeta bir gençlik aşısı gibi. Hafızayı dinç tutuyor, yaraları kapatıyor.
Yolunuz kırlara düşerse, bilin ki topladığınız her böğürtlen tanesi, Rabb-i Rahîmin hazinelerinden gönderilen tıpkı birer ilâç tableti gibi…
16.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|