Kandil Dağı muhabbeti
Artık, Kandil Dağı’nı Kuzey Irak’tan daha iyi tanıyoruz. Malum, bu ismi şöhretli kılan oranın PKK’ya mekân olmasıdır. Bir başka ismi de sıklıkta duyar olduk: PJAK. Tabii ki, bu isim komşumuz İran için önemli. Dolayısıyla orada daha meşhur.
Kandil Dağı, dünyada da hayli meşhur olmuş. “Batılı medya, Kandil Dağı’na gezilerini hızlandırmış. Washington Post muhabiri de, Kandil Dağı’na girerek PKK liderlerinden Murat Karayılan ile görüşmüş.” (ANKA)
Orasının meşhur olması tesadüfî değildir. Biraz geriye giderek tarihi seyrine bakarsak, ABD önce Kuzey Irak’ı güvenli bir bölge haline getirdi. (Bu olay 1991' de Irak’ın Kuveyt’i işgali ile başlayan bir serüven.) Bu durum 20 Mart 2003’e kadar devam etti. Bundan sonra artık müdahale gerekiyordu. Ve müdahale edildi, Irak bütünüyle işgal edildi. İşgalden sonra gariptir ki, Irak’ın her tarafı kanlı hesaplaşmaya sahne olurken Kuzey Bölgesi ihtiyat kuvveti gibi kenarda tutuldu. Orada tek bir kurşun sıkılmadı. Orası özenle Kürt Yönetiminde bırakılarak güçlenmesi için ne gerektiyse yapıldı. Zaten daha sonra federatif bir yapıya kavuşturuldu. Adeta bir devlet gibi çalışmasına izin verildi.
Bu günlerde yeni gelişmelere şahit oluyoruz. Anlıyoruz ki, ABD, sadece Kuzey Irak’a değil Kuzey Irak’ta bulunan Kandil Dağı’na ve Kandil Dağı’nda konuşlananlara da özel önem veriyor.
Oraya giden gazetecilerin izlenimlerine göre ABD subayları düzenli olarak bu bölgedeki örgütlerle toplantılar yapıyormuş. Yine bu gazetecilerin ortak görüşü: Kuzey Irak’taki çabaların tek hedefi oradaki oluşumun benzerinin Türkiye ve İran’da da oluşturulması.
ABD bu oluşuma neden destek veriyor? Sebebi açık… Öncelikle bölgedeki ülkeleri olabildiğince küçük parçalara ayırmak ve güçsüz devletler oluşturmak.
Irak’ta oluşan yeni yönetimde Şiilerin ağırlıkta olması da gelecek için büyük problem. İran destekli güçlü ikinci bir Şii Irak Devleti yerine Kürt Yönetiminde güçsüz bir Irak Devleti oluşturmak daha güvenli. Önceleri, Saddam bu işi (Sünnî olması nedeniyle arada sıkışmış bir vaziyette) başarı ile (!) götürüyordu. Son zamanlarda yayılma politikaları güdünce devre dışı bırakıldı ve yerine bu şekilde dağınık bir görüntü veren bir yönetim oluşturuldu. Taşeronluğu da bu defa Kürt Yönetime devredildiği anlaşılıyor.
ABD kendi çıkarları doğrultusunda oluşturduğu Ortadoğu politikalarını yürütürken her yolu meşrû sayıyor. Bölge insanının zayıf damarını yakalamış sonuna kadar kullanıyor. Müslümanı, Müslümana kırdırmak da hayli başarılı bir politika izliyor.
Bütün bu oyunları bozmanın tek ilâcı var. O da; bölge insanının benliğini yitirmemesidir. Türkü, Kürtü, Arabı bir ve beraber kılacak tek duygu ve ortak değer dindir. Din duygusunun kuvvetli tutulması bütün bu oyunları bozacaktır. Din kardeşliği bu musibetin en değerli ilâcı olacaktır.
|