İnsanlık, sınır tanımaz egosunu tatmin, açgözlülük ve hırsıyla tabiatın dengesini bozuyor; küresel kirlilik, enkaz ve süprüntülerle dünyayı kirletiyor, çevre tahribatını hızlandırıyor. Bunun içindir ki bilim adamları, vahâmetin boyutunu ikaz edip âcil çağrıda bulunuyor.
İklim değişikliklerine dair tesbitlere göre, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Deniz seviyesi beş metre yükselecek ve gezegenimizde buzul kalmayacak. Milyonlarca insan hayatlarını sürdürmek için kutuplara göç etmek zorunda kalacak…
Ve nihayetinde okyanusta hayat yok olacak. Kutuplara kadar çölleşme başlayacak. Her geçen yıl diğerinden daha sıcak olacak… Kısacası, dünya yaşanmaz hale gelecek…
Daha şimdiden erken “maddî kıyamet” senaryoları yazılıyor. Yörüngesini şaşıran bir göktaşının 2036’da dünyaya düşebileceği haberi, bunlardan biri.
Açıkça, “Eğer dünya çabuk aklını başına almazsa, küre-i arz başını bir seyyareye çarpacak, bir kıyameti koparacak” hâdisesinin maddî işâretleri veriliyor…
* * *
Ne var ki, küresel tahribatı yapan, en çok sera gazı salan ülkeler, bu raporları görmezden gelmekte, bu çağrılara kulaklarını tıkamaktalar. Sanayi artıklarıyla dünyayı ve atmosferi tahrip eden güçler, bu uyarıları görmezden gelmekteler.
Felâketin baş müsebbibi olan ABD’nin, bütün ısrarlara ve tehlike uyarılarına rağmen İsrail’le birlikte çevre ve nükleer tahribatına karşı çıkması bundan. Japonya’nın Kyoto kentinde 160 ülkenin imzaladığı atmosferi kirletmeye sınır getiren “BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi”ni uzun yıllar imzalamamakta direnmesi, bunun bir örneği.
Keza Amerikan Enerji Bakanlığı, “ısınma konusunda önlem alırsak iş kayıpları ortaya çıkar” diye hazır çıkarcı bir zihniyetle tedbir çağrısını reddediyor.
Görünen o ki küresel felâketlerle, küresel zulümler; katliâmlar, işgaller, haksızlıklar, kuraklık, kıtlık, bereketsizlik ve musîbetler atbaşı gidiyor. Biri diğerine âdeta çanak tutuyor.
“Özgürleştirme” perdesinde Irak’ı işgalin ilk haftasında sekiz bin Iraklının öldürülmesi, son üç buçuk yılda resmî rakamlara göre çoğu çocuk, yaşlı ve kadın bir milyon mâsumun katledilmesi ve üç milyonu aşkın sivilin göçe zorlanması, yeryüzünü kanla bulaştıran zulümlerden bir tanesi. 22 İslâm ülkesini “değiştirip dönüştürme” bahanesiyle kıt’aları kasıp kavuran dehşetli zulüm projesinin bir parçası…
İnsanlık, zâlim ve gaddar güçlerin çıkarları uğruna zulümleri altında inlerken, yine aynı güçlerin havaya saldıkları zehirli gazlar ve atıklar yüzünden bu kez iklim dengesizlikleriyle küresel ısınma ve soğuma felâketiyle karşı karşıya kalıyor…
Kısacası, beşerin kirli eli karıştığı yeri karıştırıyor, bulaştığı yeri kirletiyor. Ahlâk ve edepten mahrum “mimsiz medeniyetin pisliği, dünyayı telvis ediyor.” “Bu vatan-ı dünyevîmizi” yaşanmaz hale getiriyor…
* * *
Hâdiselerin hikmet ve mâverasını okuyan Bediüzzaman’ın tâbiriyle, “küre-i arzın bu yangını”nı fitne ve fesadıyla, zulüm ve günâhlarıyla yine insanlar çıkarıyor, körüklüyor. (Emirdağ Lâhikası II, 309 -310)
İşârât’ül İ’câz’da, “(Melekler), ‘Yeryüzünde fesad yapacak, kan dökecekleri mi (insanları mı ) yaratacaksın?’ dediler” âyetinin tefsirindeki iki defa “fîhâ” olarak işâret edilen “arzda (yeryüzünde)” ifâdesinin tefsiri tecellî ediyor.
“Beşerin fesâdı dahi, Azrâil gibi arzın kalbine kadar pençesini sokup, arzı imâtesine (öldürülmesine) işârettir; demek, “beşer arzın ölümünü intâç eden (netice veren) bir zehirdir” mânâsı okunuyor. (s.251)
Doğrusu, âyetin işâretiyle atmosferdeki dengesiz iklim değişiklikleri ve pervâsızca sebebiyet verdirilen küresel ısınma ve kuraklık felâketi, “zulme taraftar olmak”la, “zâlime ve zulme en ednâ bir meyil göstermek”le ve hatta zâlimlerin zulümlerini “çok fazla fenâ telâkki etmemek”le doğrudan ilgilidir.
Bu hususta, yağmursuzluk hakkındaki bir suale, Bediüzzaman’ın cevabı dikkate değer:
“Nimet ve rahmet-i İlâhiyenin fiyatı, şükürdür. Biz şükrü hakkıyla vermedik. Evet, rahmetin fiyatını şükürle vermediğimiz gibi; zulmümüzle, isyanımızla gadâbı celb ediyoruz. Şimdi zemin yüzünde zulüm ve tahribat, küfür ve isyan ile, nev-i beşer tam tokada kendini müstahak etti ve dehşetli tokatlar yedi. Elbette bir parça hissemiz de olacak.” (Emirdağ Lâhikası, 31-33)
Neticede, “Öyle bir musibetten kaçınız ki, geldiği vakit zâlimlere mahsus kalmaz, mâsumlar ve mazlumlar da içinde yanar” (Enfâl Sûresi: 25) âyetinin tefsiri, yeryüzündeki bozulma ve atmosferdeki küresel ısınma musîbetinin yüzünde tezâhür ediyor.
Küresel ısınma ve kirlilik musîbetine karşı, insanlığın, öncelikle inançsızlıktan, bencillikten, zulümden, haramdan, günâhlardan ve mânevî kirlerden temizlenmesi gerek…
Zira “mânevî kıyamet”, “maddî kıyamet”i tetikliyor…
17.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|