Okullar açıldı. Onbeş milyon ilköğretim ve lise öğrencisi sınıfları doldurdu…
İlgililer ve medya, trafiğin rahatlatılması, uluorta satılan gıda zehirlenmelerine karşı denetimleri, servis ücretleri, yasaklanmış(!) “zorunlu bağışlar” gibi konuları bol bol tartışmakta; lâkin zihinleri zehirleyen manevî ve ahlâkî tahribata karşı manevî terbiyeden söz eden yok.
Oysa bu ülkede sâdece kalabalık çarşılara değil, şehirlere, mahallelere, sokaklara, okullara ve evlere de bombalar düşmekte. Yalnız yollara, karakollara, kırlara değil, okullara, sokaklara ve evlere de mayınlar döşenmekte. Gençlerin ve çocukların üzerine bombalar atılmakta.
Ve bu dehşetli tahrip kalıpları daha da tahripkâr…
İman ve manevî terbiye eksikliği ve âhiret inancının zâfiyetiyle gençler ve çocuklar korkunç uçuruma itiliyor; ahlâkî çöküşün tehlike zilleri çalıyor.
Zira bu sessiz ve içten yıkıcı bombalar, manevî değerleri, saygı ve vefa duygularının dumura uğratıyor…
İfsad şebekeleri, özellikle kalabalık şehirlerde, okulların çevresinde ve sokaklarda tuzaklar kuruyor. Manevî terbiye eksikliğiyle kalpleri ve kafaları boş ve boşlukta kalan gençleri ve çocukları avlayıp şiddet ve sefahete çekiyor; “suç unsuru” ve “âleti” olarak kullanıyor..
* * *
Hâriçten pompalanan yayınlarla, mâlum medyanın da sansasyonuyla sürekli şiddet, sefahet, eğlence kültürü enjekte edilmekte.
Dünyevîleşmeye bataklığına teşne edilen arayış içindeki gençler ve çocuklar, gözleri kapalı yakıcı ateşe atılmakta. Her şeyi boşveren “hippi”liğin yeni versiyonu kültürsüz “i-pod gençliği” türetilmekte.
Gerçekten, okumayan, dinlemeyen, saygılı olmayan, benliği besleyip azdıran, yalnızca his, heves ve nefsin süflî arzuların peşinde koşan kuşakların varacağı varta çok korkunç…
Geçtiğimiz dönem yapılan bir Meclis araştırmasında, çocukların sokağa itilmesinin temel sebepleri arasında, göç, yoksulluk, eğitim eksikliği, parçalanmış aileler ve sosyal yapı gösterilse de, en büyük etkenin aile terbiyesi noksanlığı olduğu açıkça rapor edilmiş. Ülkedeki “sokak çocukları” gerçeği bunun bir versiyonu…
Bizzat ilgili Bakanın ifâdesiyle, Türkiye’de en az 40 bin çocuk sokakta yaşıyor. Daha da vâhimi en az 650 binden fazla çocuk sokağa düşme tuzağıyla karşı karşıya. Bu çocukların büyük bir bölümü, sigaradan başlayıp kötü madde bağımlılığı ve uyuşturucu uçurumunun eşiğinde…
BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi ile Türkiye’deki araştırmalara göre, gençler arasında sigara kullanma oranı yüzde 57’ye varmış. Uyuşturucu ve uçucu madde yaygınlaşması tehlikeli boyutlara ulaşmış. Okullarda uyuşturucu kullanımı ürkütücü oranda artmış ve kullanma yaşı ilkokul dörde kadar düşmüş…
Keza çocukları ve gençleri dejenere eden çoğu ithal mâlı ahlâk bozucu zehirli müstehcen filmler ve mâneviyattan bîbehre yabancı kültürlere özendirici diziler, dış kaynaklı tahribatın bir başka boyutu…
* * *
Ne var ki dejenere edici müstehcenlik ve şiddeti reklâm eden yayınlara hâlâ ciddî bir kanunî sınırlama getirilmiş değil. Sadece sigara paketleri üzerindeki “Sigara zararlıdır” göstermelik ibaresinin ötesinde, uyuşturucu ve kötü madde bağımlılığını önleyici esaslı müeyyide ve tedbirler alınmış değil…
Bu bakımdan yeni dönemde hükümetin, anayasal bir görev de olan, toplumu, aileyi, gençliği ve çocukları bu tehlikeden koruma tedbiri, her şeyden önce âciliyet kesbetmiş. Gerekli yasaları vakit geçirmeden Meclise sevk etmesi gerekiyor. Zira gençliğin ve toplumun gidişâtı, “alarm işâretleri” veriyor.
Orman yangınlarına karşı tedbirleri düşünen siyasî iktidar, topyekûn gençliği ve çocukları yakan, toplumu ateşe veren bu yangına karşı da ertelemeden ciddî tedbirler almalıdır.
Millî Eğitim, bu vâhim tehlikeye karşı eğitimde öncelikle mânevî terbiyeye önem vermelidir. Zira, eğitim ve öğretim terbiye ile olur; terbiyesiz olmaz…
Ve bu mânevî terbiye tedbiri, hükûmetin yıllardır peşine düştüğü “2-B orman yasası”ndan daha önemsiz değil…
18.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|