Genelkurmay Başkanı “Herşeye anlam yüklemeyin” diyedursun; asker adına verilen her bir görüntüden “derin mesajlar” çıkarma gayretleri medyada aynı şekilde sürüyor.
Bunun son örneği, Gül’ün Çankaya’da verdiği ilk resepsiyona, Büyükanıt ve kuvvet komutanlarının önceden planlanmış denetlemelerini gerekçe göstererek katılmamaları ve Genelkurmay’ı temsilen gelen orgeneralin on sene önce Sincan’da tankları yürüten komutan olması üzerine üretilen birbirinden “renkli” yorumlar.
Kimilerine göre, asker bu yolla Gül’e ve AKP iktidarına 28 Şubat’ı hatırlatan “ince” bir mesaj veriyor. Bazıları bu yoruma, resepsiyona katılmayan komutanların, denetlemelerini Gül’ün memleketi Kayseri’den başlatmak suretiyle ayrı bir boyut kattıkları gibi bir ilâvede bulunuyorlar.
Hadiseyi tersinden değerlendirenler ise, 28 Şubat’ta tank yürüterek Refahyol’un çekilmesiyle sonuçlanan süreci başlatan komutanın aradan on yıl geçtikten sonra, o zaman Refahyol’un bakanlarından biri olan Gül’ü Çankaya’da cumhurbaşkanı olarak kutlamasına “kaderin cilvesi ve adaleti” yorumunu getiriyorlar.
Orgeneral Ceylanoğlu’nun, Köşke “ordunun beyni” olarak nitelenen sekiz J-komutanla birlikte katılmasını da bu bağlamda “kaderin mesajı”nı kuvvetlendirici bir unsur olarak vurgulayanlar var. Ama nedense diğer bakış açısının sahipleri bu noktayı gözden kaçırmışlar. Çünkü bu husus onlar açısından da kullanılmaya elverişli bir nitelik taşıyor.
Sebebi, Genelkurmay karargâhındaki J-başkanlarının 28 Şubat’ta ön safta görünmeleri.
Aslına bakılırsa, iki bakış açısının da kendisini dayandırabileceği kuvvetli gerekçeler var.
Ancak bu durum, birinci tez açısından geçmişe bakan yönüyle geçerli. On sene öncesini bugüne taşıma amaçlı bir 28 Şubat hatırlatmasının söz konusu olması halinde ise cevap bekleyen bir dizi sualin gündeme gelmesi kaçınılmaz:
Köşke Genelkurmay’ı temsilen, 28 Şubat’ta tank yürütmüş komutanın gönderilmesi, benzer bir durumda tank paletlerinin tekrar döndürüleceği gibi bir mesaj vermeyi mi amaçlıyor? Eğer öyle ise, gelinen noktada böyle birşeyin imkân ve ihtimali var mı? Sosyal ve siyasî alanlarda tankların işi ne? Ve eğer tank yürütmek çözüm olsaydı bugünkü tablo ortaya çıkar mıydı?
Kaldı ki, o zamanki tank yürütme eylemi, dönemin Sincan Zırhlı Birlikler Tümeni komutanı olduğu için Ceylanoğlu’na mal ediliyorsa da, bu işin emir-komuta zinciri dışında, re’sen onun tarafından gerçekleştirilmiş olması mümkün mü?
Nitekim bu işi ondan evvel sahiplenenler çıktı. Ceylanoğlu’nun şimdi oturduğu Eğitim ve Doktrin Komutanlığı, on sene önce Korg. İzzettin İyigün’de idi. İyigün, bu görevden emekli olduktan sonra rahmetli Yener Süsoy’a yaptığı “Tankları yürüterek balans ayarını yapan kişi benim” açıklamasıyla bayrağı açan ilk kişi olmuştu (Hürriyet, 21.6.04). Ancak İyigün’ün anlattığına göre, tankları yürütme talimatını veren kişi, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hikmet Köksal’dı. Ve bu iş, Genelkurmay Başkanı Karadayı’ya haber verilmeden yapılmıştı.
Başka detaylar da var, ama konumuz değil.
Sonuç: “Tank” yorumlarıyla havayı bulandırma çabaları bugünün Türkiye’siyle örtüşmüyor.
07.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|