Seçim sonuçlarından memnun olmayanların, sonraki süreçte rahatsızlıklarını izhar etmek için askeri ve basını öne sürdükleri yönünde bir tesbit var (Ardan Zentürk, Star, 23.8.07).
Bunun son örneği 28 Şubat. İş başındaki hükümete karşı askerin inisiyatifiyle başlatılan süreçte medya da aktif rol üstlenmiş; basın organlarının yöneticileri Genelkurmay brifingleriyle yönlendirilmiş; hattâ bununla da kalınmayıp, bir ara bazı gazeteler üst düzey generallerin telefon talimatlarıyla yönetilir hale getirilmişti.
İstenen çizgiye uymayan yönetici ve yazarlar ise değişik yöntemlerle devredışı bırakılmıştı.
Kamuoyunu sürece hazırlamak için askerle medya arasında uygulanan rol paylaşımı da ilginçti. Çoğu asker kanalıyla medyaya iletilip manşet yaptırılan irtica konulu haberler, bilâhare MGK’da komutanlar tarafından kalın dosyalar halinde başbakanın önüne konuluyordu.
Ve bu işte özellikle Oramiral Güven Erkaya son derece aktifti.
Şimdi de bazı medya organlarının takip ettiği çizgiye bakıldığında, sanki benzer bir senaryonun bir defa daha vizyona konulduğu izlenimi doğuyor.
Özellikle Doğan grubuna bağlı televizyon ve gazetelerin yayınları, AKP’nin 22 Temmuz’da yeniden iktidar olması ve sonra Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi ile Türkiye’nin tekrar “irtica” ortamına girdiği gibi bir hava estirilmek istendiğini düşündürüyor.
Tesettür oteli ve haşema konularının aşağılayıcı ve suçlayıcı bir üslûpla gündemde tutulması, Antalya’daki müstehcen heykel tartışmasının tırmandırılması, şehirlerarası otobüs yolculuklarındaki namaz molasının “Namaz kılanlar kılmayanlara psikolojik baskı yapıyor” iftirası için kullanılması, bunun en son örnekleri.
TÜSİAD Başkanı ve Aydın Doğan’ın kızı Arzuhan Yalçındağ’ın, dernek üyelerince de paylaşılmayıp tepki gösterilen son çıkışında Gül’ü ve hükümeti “Atatürk ilkelerine bağlılık” konusunda sıkıştırmaya çalışırken, “irticanın aldığı mesafe”ye örnek olarak, Diyanet çalışanlarının başka kurumlara geçişindeki artışı göstermesi de bir başka örnek. Ama yanlış ve temelsiz.
Diyanet’i devlet içerisinde bir “irtica odağı” olarak gösteren bu talihsiz suçlamaya öncelikle ve özellikle cevap vermesi gereken kurum Diyanet’in kendisi.
Diyanet çalışanları arasında başka kurumlara geçiş talebinin artışında, iddialarla hiçbir ilgisi olmayan sebeplerin yanı sıra, kurum içindeki huzursuzluğun da büyük payı olduğu belirtiliyor.
Nitekim biz işin o cihetine iki yıl önce manşetten dikkat çekmiş, Diyanet çalışanlarının “Kurum yönetimi bazan dinî kisveyi, bazan otoriteyi kullanarak kesin itaat istiyor. Diyanet’te çok katı bir emir-komuta zinciri var. Din görevlileri rahat değil. Sürekli azar işitiyor, baskı görüyorlar” şikâyetlerini duyurmuştuk (Yeni Asya, 23.8.05).
Hadisenin asıl üzerinde durulması gereken tarafı bu iken, hiç alâkası olmayan temelsiz çarpıtmalarla işin çok başka yerlere kaydırılmak istenmesi, elbette ki hiçbir şekilde ciddîye alınamaz.
(Yeri gelmişken, Diyanet’teki bu sıkıntılı duruma yeni Bakan Prof. Dr. Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun bir an önce neşter atması beklentimizi ifade etmiş olalım.)
Netice: Asker suskun. Bir kısım medya işi karıştırmak istiyor, ama askerle 28 Şubat tarzı bir ilişki kurulduğunu gösteren bir işaret şimdilik yok. Ve bu bu defa iş çok zor.
12.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|