Velit Muallim apar topar niye Ankara’ya geldi? Aslında, Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesinden ve yeni hükümetin teşkilinden sonra Ankara’da beklenmekteydi. Zira, Suriye-İsrail arasında gizli kanallardan yürütülen görüşmelerin devamı kimin üzerinden sağlanacaktı? Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül arabuluculuğunu sürdürecek miydi, yoksa bu misyon halefi Ali Babacan’a mı intikal edecekti? Muallim bu konudaki sorulara mukabil topu Türkiye’nin sahasına attı. Muallim’in Türkiye’yi ziyaretinin arkasında iki neden olmalı. Birincisi, Suriye hava sahasının İsrail uçakları tarafından ihlâlini görüşmek ve Türkiye’nin desteğini tazelemek. İkincisi, Akdeniz üzerinden Suriye hava sahasına giren İsrail F-15 A tipi uçakların neden Türkiye üzerinden çıkış yaptıkları ve bu meyanda Türkiye’nin bu zincirleme ihlâle tepkisini ve dolayısıyla nabzını ölçmek. İsrail’in Türk hava sahasını ihlâl etmesinin iki sebebi olabililir. Birincisi ve en önemlisi, Suriye hava savunmasının tacizinden kaçmak için Türk hava sahasına sığınma ihtimali ve ihtiyacı. İkincisi de, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerde güven unsurunu zedelemek. Her iki ihtimal de varid. Türkiye de ihlâlin akabinde Ali Babacan’ın ağzından tavzih ve açıklama istemiş, ama İsrail tarafı bu konuda hem içeriye, hem de Türkiye’ye karşı suskunluğunu korumuştur. Arapların deyimiyle İsrail, temvih yani belirsizlik politikası (ambiguity) izliyor. Bunun iki nedeni olabilir, birincisi, Suriye rejimine korku salmak ve onu şaşkınlığa sürüklemek. İnsiyatifi ele geçirmek. İkincisi de, Lübnan savaşında kaybolan güveni yeniden sağlamak, yeniden güven kazanmak ve kendisini toparlamak.
Uçakların güney bölgesini değil de kuzey bölgesini tarassut etmelerinin ne anlamı olabilir? Kimi rivayetlere göre yeni Rus silâhlarını görmek için keşif uçuşu yaptılar. Bu mantıklı olmakla birlikte kimileri de mesajın İran’a yönelik olduğunu ileri sürüyor. Zira, 25 kadar en modern F-15 uçağının alınmasının temel nedeni İran’ın vurulması için hazırlık. Bu ihlâl aynı zamanda Bush’un, “Ortadoğu’da nükleer bir holukosta müsaade etmeyiz” demesi sonrasına rastladı. Uçakların menzili ve sahip oldukları yakıt tankları da İran’ı vurabileceklerini gösteriyor. Ayrıca Türkiye hava sahasını ihlal etmeleri de İran’ın Türkiye üzerinden aynı tip uçaklarla vurulabileceğinin bir göstergesi. Türkiye’nin izni olmadan da bir oldu bittiye getirerek bu işi pekalâ kotarabilirler. Niye olmasın? Hâlâ İsrail’in İran’ı vurması kuvvetli bir ihtimal olmasa da yine de masadaki seçeneklerden birisidir. İsrail, Irak’ın 1981 yılında bombalanan nükleer reaktörünü de Suudi Arabistan hava sahası üzerinden vurmuştu. Esasen İsrail, Suriye ile İran’ın bağlantısını kesmek istiyor. Suriye bunda direttikçe belâları artıyor. Zira bölgede Türkiye de dahil bunu isteyen tek bir ülke gösterilemez. Dolayısıyla ihlâl Suriye’ye bir gözdağı olduğu gibi İsrail açısından da bir güç denemesi ve caydırıcılık ortaya koymasıdır. Ve Suriye’nin seçenekleri de giderek azalmakta. Son sıralarda tecridi daha da koyulaşmıştır. Faruk Şara’nın Suudi Arabistan hakkında daha sonra redddilen ifadeleri iki ülke arasındaki ilişkilerin pek de tamir edilebilecek düzeyde olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla Suriye-İran mihverinde Şam halkanın zayıf tarafını teşkil ediyor.
***
İsrail uçaklarının Fırat Barajı üzerinde süzülmeleri de muhtemel bir savaş sırasında hedeflerden birisinin burasının yıkılması olduğunu gösteriyor. Zaten çılgın İsrailli bakanlar Mısır’la girişilebilecek bir savaşta Seddi Ali veya Asvan Barajı’nın yıkılması ve gökkubbenin Mısır’ın üzerine çökertilmesini savunuyorlar. Aynı tehdit Suriye cephesi için de geçerlidir. Bu durumda Suriye ile İsrail barış ile savaş arasında gidip geliyor. İki taraf da barış konusunda karşı tarafı samimî ve ciddî bulmuyor. Bu da seçeneklerden birini yani barış seçeneğini zayıflatıyor. İsrailli bazı istihbaratçı ve akademisyenlerin de dediği gibi, savaş güvensizlikten ve taktik barıştan doğar. İsrailliler, Şam rejiminin kendilerine teslim olmasını istiyorlar. Başka türlü güvenmeleri de mevzubahis olamaz.
Evet, Suriye üzerinde hiç olmadık düzeyde karabulutlar dolaşıyor. Bunlardan birisi Şam ile Riyad arasında Lübnan üzerinden soğuk savaşın başlamış olmasıdır. Bu itibarla Beyrut’taki Suriye yanlıları Suud Büyükelçisi Muhyiddin Hoca’nın rezidansı önünde gösteri ve tel'in mitingi tertip etmişlerdir. Her iki taraf da birbirinden Lübnan’dan elini çekmesini istemektedir. Birbirini başkalarına vekilharçlığı yapmakla suçlamaktadırlar. Şam’a göre Suudi Arabistan Washington namına hareket ederken Riyad’a göre de Şam Tahran namına çalışmaktadır ve hesaplaşma için de kılıçlar çekilmiş ve kınından çıkartılmıştır. Şam’ın üzerinde dolaşan kara bulutlardan ikincisi de İsrail’in gerilimi tırmandırma politikasıdır. Resmen Suriye’yi taciz etmektedir ve bunun karşısında Şam’ın seçenekleri çok değildir. Üçüncüsü de Rusya ve ABD' de dahil Şam üzerinde nüfuz savaşının katmerleşmesidir.
***
Bu tablo karşısında Beşşar Esad rejimini Cemal Paşa’nın akibeti mi bekliyor? Refik Hariri cinayetinden sonra Beşşar Esad, döneminin Cemal Paşa’sı mı oldu? Cemal Paşa ile Beşşar rejimi arasına benzerliğe dair üç neden sıralayabiliriz. Uluslar arası şartlar tamamen Beşşar’ın aleyhine dönmüş durumda ve bölgenin yalnız adamıdır. Arap ülkeleri de ya cephe almış ya da kaderine terk edilmiş bulunuyor. Öbür taraftan da Cemal Paşa gibi bir iç muhalefet yaşıyor. Cemal Paşa’nın kimi Lübnanlı ve Suriyeli Arap aydınları idam ettirmesi gibi Lübnan’daki bir dizi cinayetten de Beşşar Esad sorumlu tutulmaktadır. Bu anlamda Hariri cinayeti sonrası Beşşar Esad’ın durumu ve konumu Cemal Paşa’nın durum ve konumunu hatırlatıyor. Fethi Yeken gibi sadakatini sürdürenler veya onun cephesine katılanlar ise sonucu değiştirebilecek durumda değil. Fethi Yeken’in Beşşar Esad’la münasebeti olsa olsa Şekip Arslan’ın Cemal Paşa ile dostluğunu andırır. Bu dostluklar iyidir, ama genel dengeyi değiştirmez.
12.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|