Hepimiz toplumda bir yer edinir, birçok roller üstleniriz. Yaşımız ilerledikçe de rollerimiz gelişir, değişir. Bu gelişmeye paralel davranışlara ayak uydurmakta zaman zaman zorlanırız. Bu da gerginlik, endişe, korkulara sebep olabilir.
Meselâ, gençlikten kurtulup evliliğe ayak attığımızda artık bir eşiz. Belki bir yıl sonra rolümüz değişir, artık anne-babayız. Veya, içinde bulunduğumuz cemiyet/cemaat, topluluğun bizden beklentileri vardır. Bunun için sürekli bir yarış içinde oluruz. Bunlar gerginlik, sıkıntı, kaygı sebebidir.
Kimi zaman, grup içinde engelleme gibi problemlerle karşılaşırız. Kimi zaman, arkadaşlarımızdan yardım görmeyiz, bir kişi veya kişiler tarafından engelleniriz. Önümüze, kıskançlık, haset gibi nefsî duvarlar çıkar.
İşte burada, sevgi, sabır, ihlâs, uhuvvet (kardeşlik), samimiyet, dostluk, fazîlet, diğergamlık gibi değerler bize yol gösterir. Bunların özümsenmesi nisbetinde de; karşılaştığımız zorlukları aşar, sıkıntıları asgariye indiririz.
Hepimiz, olumsuz hâdise, rûhî, hissî tesirler altında kalırız. Meselâ, eş ve yakınların ölümü, eşlerin boşanma, hapis, işsizlik, ağır hastalık, emeklilik (tamamen başıboş kalma), göç, mekân ve ev değiştirmeler... Bunun yanında, ülkenin siyasî ve sosyal değişikliklerinden kaynaklanan ekonomik problemler, politik gerginlikler, darbeler, terör ve savaş gibi içtimâî olaylar; rûh ve duygu dünyamızda menfî etkiler meydana getirir.
İşte hayatın inkâr edilmez ve önlenemez gerçekleri olan menfî olaylar, hiçbir zaman eksik olmaz. Eğer, bunlara karşı savaş kararı verilirse; şuûrumuzdaki haberdarlık ve uyanıklık artar. Sinir sistemimiz kendisini güçlendirir. Endişe seviyemiz yükselir.
Bedenimiz bu durumlar karşısında üç çeşit tepki verir: Tehlike, direnç ve çöküntü.
Ancak, devreye, Allah’a imân, tevekkül, kadere imân girerse; endişe düzeyi, karamsarlık, öfke, korku, sinirlilik tedirginlik gibi rûhî hallerin seviyeleri aşağılara çekilir.
Aksi halde direnç kırılır, rûh dünyamız allak-bullak olur. Ve çöküntü ve istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir. Problemlerle savaşmak yerine, kaçmayı yeğlemek kurtarmıyor. Bu sefer, strese bağlı uyum bozuklukları, rûhun bedende meydana getirdiği psikosomatik, maddî hasar ve hastalıklar ortaya çıkabilir.
Bu durumda yapacağımız şey, kendimizi tedavi etmektir. Bu tedavinin yollarından birisi de cemaatî dayanışma ve kollektif şuuru geliştirmektir. Birlikte hareket, toplu tefekkür, müzakere ve mütalaa, içtimâî/sosyal gerginlikleri kaldırır, psikosomatik hastalıklara karşı direncimizi artırır.
Zira, bir taraftan biribirimizi teselli ederken, diğer taraftan kuvve-i maneviyemizi yükseltiriz. Aynı zamanda, birlikte ibadet, tefekkür, zikirle ve birbirimize dua ederek yekdiğerimize enerji aktarımı yaparız.
Bu da ruhî sıkıntılarımızı ve içtimâî gerginliklerimizi asgariye indirir. Bu da normal davranışlar sergilememize sebep olur.
20.09.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|