Türkiye’nin gündemi yeni anayasa taslağı… Ancak tartışılırken, tam bir bilgi kirliliği yaşanıyor.
Taslak üzerinde kısır bir tartışma yürütülüyor. Herkes kendi penceresinden olaya bakıyor, geniş perspektiften olaya tarafsız yaklaşılmıyor. Yapıcı, katkı sağlayıcı bir tartışma yapılmıyor. Aslında herkes konuya temel özgürlükler, insan hak ve hürriyetleri, demokrasi penceresinden baksa bu kadar verimsiz bir tartışma olmayacak. Son dört aydır yaşanan “kutuplaşma” bu tartışmada da kendisini gösteriyor.
Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki bilim kurulu tarafından hazırlanan yeni anayasa taslağı, önce AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat başkanlığındaki AKP heyeti ile Sapanca’da üç gün süreyle tartışıldı. Fırat, bu toplantının ardından, “Artık ortaya çıkan taslak bizim taslağımızdır” diyerek taslağı sahiplendi. Ardından AKP yetkili kurullarında bu taslak tartışılmaya başlandı. Önceki gün Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu taslağı açıklayacağı bilgisi yayılırken, Erdoğan sadece hazırlık sürecini değerlendirdi. Yani daha ortada Bilim Kurulu’nun açıkladığı taslağın dışında, AKP’den açıklanan bir “taslak” yok. Günlerdir yapılan tartışmalar, bilim kurulunun hazırladığı metin üzerinden yapılıyor.
* * *
138 maddelik taslağın içinden cımbızla seçilen başörtüsü meselesi, yine tartışmanın odağında oturtuldu. Bu yasağı savunanlar, sanki pusuda bekler gibi, bir bir ortaya çıkmaya başladı.
Bilim kurulunun hazırladığı taslakta bu konuda, “Kılık ve kıyafetinden dolayı hiç kimse yükseköğrenim hakkından mahrum bırakılamaz” ve “Yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir” diye iki alternatif yer alıyor. AKP tarafından önce kılık-kıyafetle ilgili bir konunun anayasalarda yer alamayacağı duyuruldu, sonrasında ise, “anayasaya böyle bir madde konulması halinde cüppe, çarşaf ve bikini ile girmenin önüne geçilemeyeceği” gibi anlamsız bir eleştiri karşısında AKP’nin “devrim yasalarıyla buna set çekeceği” konuşulmaya başladı. Ve madde “İnkılâp Yasaları’na ve genel ahlâka aykırı olmamak kaydıyla yükseköğretimde kılık ve kıyafet serbesttir” haline getirildiği söyleniyor. Bu haliyle yeni anayasaya girmesi hiçbir sorunu halletmeyecektir. Çünkü, her defasında “devrim yasaları” denildikçe “laiklik” ön plâna çıkarılıp, yasak devam ettirilecektir.
Bu işin bir yönü… Diğer bir yönüne gelince, henüz resmen ortada bir taslak yokken, Rektörler Komitesi’ni alelacele toplayan YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’in, başörtüsü yasağının yıllardır Anayasa Mahkemesinin konuyla ilgili bir başvuruda yaptığı yoruma dayandırıldığını sürdürüldüğünü unutarak, başörtüsü yasağının anayasa değişikliği ile kaldırılamayacağını söylemesidir. Bu fikirde olan bazı çevreler yavaş yavaş ortaya çıkacaktır.
Bu yüzden insan haklarına aykırı bu yasağının sürdürülmemesi için açık ve seçik bir şekilde yeni anayasada yazılması gereklidir. Yıllardır onbinlerce mağduriyete yol açan bu madde, eğer koyulmazsa özgürlükçü olacağı söylenen anayasanın bir ayağı eksik kalacaktır. Tabiî bu yapılırken bir inat uğruna görüntüsü verilmeden, işi iyice çıkmaza sokmadan, meseleyi içinden çıkılmaz bir kördüğüm haline getirmeden ve bilim kurulunun teklif ettiği alternatiflerden birisi yazılarak yapılmalıdır.
* * *
Yasakçıların bu tartışmada düşünmedikleri şey, başörtüsünün bir inanç özgürlüğü, bir temel hak, inancını yaşama hakkı olduğudur. Bu gereği düşünmeden, koca koca adamlar “sivil bir anayasa olsun, ama insanların inançlarını rahatça yaşayabileceği bir madde olmasın” diyebiliyorlar.
Bütün bu tartışmalar yapılırken, bir konu da gündemden kaçırılıyor. Kamu kuruluşlarında başörtülü memurlara uygulanan bir yasak da yıllardır var. Üniversitelerde başörtüsü yasağı tartışılırken, bu meselenin unutturulması büyük eksikliktir. Eğer bu konuda samimiyet varsa, “taslağın taslağı” taslak haline getirilirken, hem hizmet alan, hem de hizmet verenler için kaldırılması ortak düşünülmelidir.
Son olarak şu söylenebilir. Özgürlüğünün ona göresi, şunu göresi olmaz. Özgürlük bütün insanlar için geçerli olmalıdır. Bunun için de yeni anayasa kişilerin hak ve özgürlüklerini güvence altına alan bir metin olmalıdır. Ve AB kapısındaki Türkiye’nin, AB’ye entegrasyonunu sağlayacak bütün özgürlükleri kapsamalıdır. Zira, AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn de “temel özgürlükler içeren bir anayasa Türkiye’yi AB’ye daha fazla yaklaştıracağı”nı vurgulamıştır.
Bu aşamadan sonra demokratik, sivil, özgürlükçü bir anayasadan geri adım kesinlikle atılmamalıdır.
21.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|