Psikolojik rahatsızlıklar, akıl ve rûh dengesizlikleri; imân esaslarının özümsenmesi nisbetinde önlenebilir. Çünkü, imân, bedenimiz, iç âlemimiz; içinde yaşadığımız çevre, toplum ve kâinatta tezahür edip hüküm süren Esmâ-i Hüsnâyla uyumlu ve dengeli yaşama sanatını öğretir. Düşüncelerimiz ne kadar olumlu, olaylara yaklaşım tarzımız ne kadar müspet/pozitif; inançlarımız ne kadar doğru ve isabetliyse; rûhumuzun savunma mekanizması da o nisbette güçlü olur.
Bilhassa Allah’a, kadere ve âhirete imân ile tevekkül, kanaat ve rıza; âdeta koruyucu hekimlik fonksiyonu görür. Sonsuz isim/sıfat sahibi Allah’a inanan; sonsuz güç ve merhametine dayanır; en büyük sıkıntılara karşı dayanma ve direnme gücü kazanır. Onu bulan her şeyi bulur...
Çevremizde cereyan eden nice tehlikeli hâdise; nice görünür-görünmez düşman, bize korku, sıkıntı, üzüntü, endişe verir. Bunlara karşı mânevî destek ararız. “Hafaza melekleri”nin, Allah’ın izniyle bizi korudukları; “Her insanın önünde ve arkasında, onu Allah’ın emriyle muhafaza eden takipçi melekleri vardır”1 âyetiyle müjdelenir.
Ağzına kadar altın dolu kasasının çalınıp yok olacağını ve engel olamayacağını bilen çâresizlik içinde kıvranır; çılgına döner. Söz, fiil ve sanat eserlerimiz, güzel davranış ve hareketlerimiz, gençliğimiz ve hayatımızı kaybedeceğimizi düşünmek de böyle sonuçlar doğurur. Meleklerin, hayatımızın her safha, her karesini kameraya alıp arşivlemeleri; Azrail’in (as) canımızı alıp koruması bize huzûr verir.
Kimi zaman yalnızlık canlara tak ederek intihara sürükler. Oysa, Allah her yerde hazır ve nazır. Son derece sevimli, cana yakın sayısız melekleri de kâinatı şenlendirdiğinden yalnızlığımızı gidermektedir.
Akıl-şuûr; sırlarla örülmüş hayat ve kâinatın muammasını çözüp, “Kimsin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?” suâllerine cevap ister. Aksi halde bunalır ve sapıtır. Peygamberler ve kitaplara iman; bu soruların cevaplarını vererek rahatlatır. Kur’ân; Bakmazlar mı?2 Bakınız!3 Onlar hiç düşünmezler mi?4 Hâlâ düşünmez misiniz?5 Düşününüz.6 Akıllarını kullanırlar.7 Bundan ibret alınız ey basiret sahipleri!8 ve benzeri emir ve tavsiyeleriyle akla, kâinat çapında bir hareket alanı açarak teskin eder.
Kadere imân, ümitsizliğin, hüznün ilâcıdır.9 Kâinattaki korkunç hâdiselerin, değişmelerin, inkılapların ince bir plân/program çerçevesinde oluşturulduğuna inanan, korkulardan, kederlerden emin olmaz mı?
Akıl; kalb ve sair duygularımız sevdikleri, yücelttiklerinin yok olduğunu gördükçe feryat eder. Ahirete imân, çocuk, genç, ihtiyar herkese tarifi imkânsız lezzetler verir. Çünkü, geçici ayrılıktan sonra tekrar buluşulacak. Dünyada zahmetler çekiyorlarsa, sıkıntı ve üzüntülerin olmadığı bir dâr-ı beka bekliyor. Yeniden diriliş, Cennet; ölüm korkusunu imân derecesinde asgariye indirir.
Adâletin tecelli edeceğine ve Cehennemin varlığına inanan bir ferd veya topluluk hak yememeye, çiğnememeye gayret ettiği gibi; “Hesap ve Mizan”dan sonra hakkının tazmin edileceğini; uğradığı haksızlığın, zulmün de intikamının alınacağını bilir, teskin olur; taşkınlıklara girmez.
Gelecek yazılarımızda da sosyal davranışların kaynağını, sosyalleşmeyi, cemaatleşmeyi, sivil örgütleri ve aralarındaki dayanışma ruhunu, sâiklerini tetkik edelim.
Dipnotlar
1-Kur’ân, Ra’d, 11.; 2-Agk, Gaşiye, 17; 3-Agk, Âl-i İmrân, 137, Nahl, 37, Ankebût, 20.; 4-Agk, Nisâ, 82, Muhammed, 24.; 5-Agk, En’âm 80, Secde, 4.; 6-Agk, Bakara 9.; 7-Agk, Bakara, 75.; 8-Agk, Haşir, 2.; 9-Sözler, s. 428.
21.09.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|