Şüphesiz biz insanların en büyük yanlışlarından biri, Rabb-i Rahîme teslimiyet içinde olma konusunda yeterli olmamamızdır. Oysa ki, zayıf ve aciz olan biz insanların kurtuluşu, Allah’a karşı teslimiyet içinde olmaktadır. Teslimiyet ile ilgili bir çok örnek İslâm tarihinde bulunduğu gibi, peygamberler tarihinde de ders almamız gereken bir çok teslimiyet örneği bulunmaktadır.
Bu yazıda üzerinde durmak istediğim teslimiyet örneği, Hz. İbrahim’in (as) hanımı ve aynı zamanda da Hz. İsmail’in (as) annesi olan Hacer validemizin akıllara durgunluk veren teslimiyetidir.
Malûmunuz, Allah’ın nebisi Hz. İbrahim’in ilk eşi Sare’dir. Bu hanımından uzun süre çocuğu dünyaya gelmemiştir. Aynı zamanda Hz. İbrahim’in amca kızı olan Sare bu duruma üzüldüğünden, eşini cariyesi Hacer ile evlendirir.
Hz. İbrahim’in Hacer’le evlenmesinden kısa bir süre sonra İsmail dünyaya gelmiştir. Ancak çocuğu olmayan Sare, bir süre sonra bu durumu kıskanır ve Hz. İbrahim’e, Hacer ile oğlunu kendisinden uzaklaştırması için baskı uygular. Bu gelişmeler üzerine, İlâhî hikmet gereği bir melek refakatinde Hz. İbrahim, Hacer ile küçük İsmail’i, kuş uçmaz kervan geçmez bir yer olan Mekke’ye götürür.
Bu sıralarda Mekke, Arabistan sıcaklığı altında kavrulan, suyu olmayan ve etrafta insanların bulunmadığı bir yer durumundadır. Allah, Hacer ile küçük oğlu İsmail’in burada bırakılmasını Hz. İbrahim’e emreder. Zahiren bu durum Hz. İbrahim’e de çok zor gelmektedir. Ancak bütün peygamberler olduğu gibi, Hz. İbrahim de her adımını Allah’ın emrine göre atmakta ve verilen emirleri büyük bir teslimiyetle yerine getirmektedir.
Hz. İbrahim, böylece Allah’ın emrini yerine getirmek için Hacer ile İsmail’i Mekke gibi ıssız ve susuz yerde bırakarak gerisin geri dönmeye hazırlanır. Bu durumun zâhirî vehametini gören Hacer, İbrahim’in (as) peşinden bağırır: “Bizi burada kimsesiz, susuz bir şekilde nasıl bırakıp gideceksin?” diye feryat eder. Hz. İbrahim ise, kendisine verilen emri yerine getirmek adına arkasına bakmadan oradan uzaklaşmak için yürümeye devam eder.
Sonunda Hacer, bu durumun normal olmadığını, durup dururken Hz. İbrahim’in kendilerini bu çöllerde yalnız bırakmayacağını, onun o kadar merhametsiz biri olmadığını düşünerek, arkasından Hz. İbrahim’e “Yoksa bizi burada bu şekilde bırakmayı Rabbin mi emretti?” diye seslenir. Hz. İbrahim bu suâle “Evet, Rabbim emretti” diye cevap verince, Hacer “Öyleyse Rabbim bize yeter, çünkü O bizi burada yüz üstü bırakmaz, bizim ihtiyaçlarımızı karşılar” diye söylenerek, mütevekkilâne bir şekilde durumu kabullenir.
Kitaplardan bu hadiseyi okuyup geçmemek gerekir. O günün, insanların çok az bulunduğu Arabistan Yarımadasının, henüz insanların yerleşmesi için uygun bir yer olmayan Mekke’sini gözümüzün önüne getirmelidir. Sıcaklığın kavurucu bir şekilde olduğu o mekânda bir hanımın küçücük oğluyla tek başına bırakılması ve etrafta işlerine yarayacak bir belirtinin olmaması halini gözümüzün önüne getirelim ve hayalen kendimizi Hacer Validemizin yerine koyalım. Göreceğiz ki, gerçekten çok zor kabullenilebilecek bir manzara karşımızda durmaktadır.
Ancak Hz. İbrahim’in tevekkülü bir peygambere yakışmakta, Hacer validemizin teslimiyeti de tam olarak bir peygamber hanımı karakterini ortaya koymaktadır. Neticede gerçekten Rabb-i Rahîm, Hacer’in teslimiyetinin mükâfatını verecek ve dünya yüzünde emsâli bulunmamış bir su, yani Zemzem suyu o kupkuru yerden bir İlâhî lütuf olarak fışkıracak, Mekke de yeryüzünün en mukaddes mekânı haline gelecektir.
Hacer’in en büyük mükâfatı ise, kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Allah’ın Habibi Hz. Muhammed’in (asm), oğlu İsmail’in neslinden dünyaya teşrif edecek olması olacaktı... İşte büyük insanların Allah’a teslim olma ve tevekkül etme hâli. Rabbim bizlere de böyle teslimiyet ve tevekkül nasip etsin...
22.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|