Türkiye, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi tamamen siyasî bir nakavt yaşadı. Demokrasinin açık rejim mantığı olan sandığı ve oylama ile alacağı sonucu hazmedemeyen cari yapı, TBMM’de 367 karar yeter sayısını arayarak seçim sürecini tıkadı.
Erken seçim kararı alınması, akabinde anayasa değişikliğinin yapılması, seçim ve sandık tercihinin önünü açtı. Genel seçimler, hem gerginliği aldı, hem de halkın tercihine saygılı bir zemini yeniden istikrara kavuşturdu.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan meclise girme/girmeme garabeti de yeni dönem siyasî partilerince aşıldı. Böylece eski anayasa metnine göre Meclis tarafından—bugün itibariyle—son kez 11. Cumhurbaşkanı seçildi.
Siyaseti hazmedemeyen çevreler, genel seçim öncesi cumhuriyet mitingleri üzerinden yürüttükleri gerginliği, cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası başörtüsü üzerinden yürütmeyi denediler. Eşli/eşsiz meselesi temcit pilavına döndü. Basının bütün gayretine rağmen gerginlik oluşturulamadı.
Asker, cumhurbaşkanı yemin törenine katılmadı, MHP temkinli gitti, DTP’liler Devlet Bahçeli ile tokalaştı. Meclisteki genel akış ve tartışmalar, CHP’nin kısmî boykotu dışında yeni dönemine girdi.
Bu arada, 22 Temmuz seçimlerinde, özellikle doğu ve güneydoğu bölgesinde DTP umduğunu bulamadı. Kahir ekseriyet (yüzde 53) AKP’ye verdi. Bunun sosyolojik değeri ve siyasi anlamı şudur: Ülkenin birliğine karşı olan ve DTP ile PKK tabanlı girişimleri destekleyen bir halk güneydoğuda yok. Olsaydı, onların lehine sandığa giderdi.
Nitekim DTP’li Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in beklenmedik çıkışı ve hükümetle kavgaya girmesi de bu telâşın ürünüydü.
DTP belediyeleri doğu ve güneydoğuda başarısız. Halk, onların siyasî tercihini tasvip etmediğini, ülkeyi yöneten bir iktidara oy vererek gösterdi. Zaten eski seçimlerin tahliline bakılırsa, merkez sağdan yana bir ağırlığı hep görürüz.
Haliyle belli mahfillerin; öncelikle ve ısrarla öne sürdükleri iki propaganda ve tutunma yolları ile laiklik ve birlik tehlikesi iddiaları boşa düştü. Onlara göre;
1- Ülke irticaya teslim oluyor, laiklik elden gidiyordu. Belli çevrelerin mitinglerle, üniversitelerin kiraladığı otobüsler desteğinde ve bazı derneklere cumhurbaşkanlığı bütçesinden tahsis edilen katkılarla yapılan nümayişler, sonuçta sandığı etkileyemedi. Siyasî istikrarın istedikleri gibi olmaması, belli çevreleri daha da gerdirdi.
2- Ülkenin bölüneceği, bunun için demokratikleşmenin ve AB sürecinin terörü arttıracağı, halkın da buna meyilli olduğu kanaati vardı. Bu yüzden, güvenlik gerekçesiyle demokratikleşme adımlarına engel olunuyordu.
Yukarıdaki iki gerekçenin bilgi ve belgeye dayalı boyutunda suç unsuru ve kamu düzenini bozan gelişmeler varsa, bunu deklare etmek ve siyasî tartışma konusu yapmak yerine, birinci derecede önlemek, güvenlik güçlerinin ve yargının anında çözmesi gereken görevidir.
Ancak güvenlik ve yargı, kendi görevlerinden ziyade laiklik tartışmalarına hız verdi. Yürüyüşlere zımni destek verdi. Siyasî iktidarı yıpratmayı hedef seçti. Bütün bunlar olurken;
1- Hükümet kuruldu. İstikrar zemini kaybolmadı. Ekonomik göstergeler belli bir dengede ilerliyor.
2- Cumhurbaşkanlığı seçimi skıntılı da olsa sivil bir siyasetçiye emanet edildi.
3- Bundan sonrası için halkın seçmesini öngören referandum aşamasına gelindi ve sonucun ne olacağı önceden belliydi.
4- AB parlamentosundan ve ilerlemeyi yürüten yetkililerden Türkiye lehine demeçler gelmeye başladı. AB süreci yeni yol haritasını hazırlayarak hızlanmak üzereydi.
5- En önemlisi sivil anayasa tartışmaları ve hazırlanan taslak, gündemi doldurmuştu. Kamuoyundaki aktörlerin sesli tartışmaları, müzakerenin kalitesini arttırmak üzereydi.
6- Bir de Ramazan’a huzurlu girmiştik. Manevî hava, sükûnet ve yardım elleri çok iyi bir muhabbet ve şefkat vesilesiydi.
Derken; üç hafta içinde 36 evlâdımız şehit edildi. Terör tırmandı. Tezkere canlandı. Yetmiyormuş gibi yeni yürüyüş dalgaları bir infiale öncülük etti. Televizyon kanalları, ajitasyona başladı.
Tam da, özellikle Doğu ve Güneydoğu, yüzde 90’ın üstünde şaşırtıcı bir çoğunlukla sivil siyasete ve cumhurbaşkanını halkın seçmesine “evet” demişken.
Gerisini düşünmeye aklım ermiyor... Sahi terör, neden tırmanışa geçti?
Neyi ve hangi inisiyatifleri değiştirmeye matuf?
Birileri devletin tavanını, birileri ise halkın tabanını kaybediyor. Mesele bundan ibaret.
Sabırla ve şefkatle, hep beraber bu asil milletin fertleriyle kucaklaşma zamanı. Muhabbet, zoru bozar.
Şefkat ve muhabbet seferberliği bu oyunların hepsini bozar.
24.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|