Kamuoyunu geren, sinirleri tahrip eden, anlayış ve kavrayışı çaresizleştiren ciddî bir sınavla karşı karşıyayız. Terör illetini bu milletin başına belâ eden unsurların azalacağı yerde azgınlaştığı ve kör düğümlerin açmazında bunaldığımız hallerin pençesine itiliyoruz.
Arkası karanlık, önü de bulanık bir sürecin cana kıyan, milleti bezdiren, tahriki güçlendiren bir sürece sürükleniyoruz.
Her acı, her yürek dağlayan hazin tablo ve ruhumuzu kafesleyen katliâmlar karşısında afallıyoruz, tuhaflaşıyoruz. Nefret dalgası içimizde büyürken, nereye boşaltacağımızın hıncı ve hırsı ile doluyoruz. Buraya kadarki insan psikolojisini, mağdur milletin infialini ve bitmeyen terör senfonisinin yaşamayı acılaştıran bütün kesitlerini anlıyorum, yaşıyorum.
Şimdi başka bir soru ile devam etmek istiyorum:
Acıyı katmerleştiren bu vaziyet karşısında, bundan sonrası için çare noktasında neler yapılabileceğine dair tatmin edici bir tedbire hazırlanıyor muyuz? Bunun canı giden, “ateşin düştüğü yer” mi düşünecek? Ben mi çözeceğim, yoksa bu vak’aların yaşandığı her süreçteki ilgililer mi yapacak? Ya da beraberce sorumluluklarımızın farkına varacak mıyız? Bugüne kadar ne yaptık da, içinden çıkılmaz bu noktaya geldik?
Hatalarımız, sevaplarımız, tedbirlerimiz ve tehditlerimiz içinde neleri hesaplayamadık?
Bu ıztırap kazanında, daha ne kadar kaynayacağız? Karıştırıcılardan, ateşe odun sürenlerden, suyu ısıtırken bizi yakanlardan ve geleceğimize alçakça uzanan bu vahim ihanetlerden, nasıl ve hangi metotlarla kurtulacağız?
Her defasında olağanüstü toplantılar, benzer tekrarlar ve değişmeyen vahim sonuçlar karşısında, bir milleti aciz bırakan tedbirsizliklerin ve beceriksizliklerin de bir payı var mı?
İhanetin kuşatması karşısında, topyekun çare zemininde kimlerle kucaklaştık, hangi sivil toplumu cepheye sürdük, hangi insanî projeye dört elle, kesintisiz sahip çıktık?
Hangi cemaat ve kanaat önderinden yardım istedik? Hangi insan eğitimine başladık? Can yakanlar otuz yıldır kan döküyor. Neredeyse onar yıl arayla dört neslimiz bu terör kuyusuna ya kurban gidiyor, ya da katil oluyor.
Bu ne durdurulamaz bir kan, ne önlenemez bir şiddet, ne kırılamaz bir caniler sürüsü ki, sonuca gidemiyoruz.
Sınır güvenliğini bunca yıldır çözüme kavuşturamamak, hayatı çaresiz kılmak ve sonunda getirip, Irak’ın belirsizliğine düğümlemek... Gerçekten içim burkuluyor.
Bunun ciddî bir sebep olduğunu kabul ediyorum. Ancak hiçbir şey, yeni değil. Terör kıskacı otuz yılını deviriyor. Örgütlenme karşısında, onun hızını kesecek sosyal, kültürel, ahlâkî, imanî ve insanî beslenmeyi yapıp, güvenlik kuvvetlerinin arkasında sosyal moraliteyi yükseltecek bir çalışma, bir sosyal perspektif, bir siyasî analiz, bir arama konferansı, bir eksiği gediği yorumlama demokrasisi ortada yok.
Olan bana oluyor. İnsanıma oluyor. Ülkeme oluyor. Tek gözlü bakışın ve ısrarında, yanlışı durdurma zafiyeti var.
Bu yazının hacmini, terör belâsının katil oyuncularıyla doldurmak istemiyorum. Terörü durduracak ve halkı rahatlatacak, geleceğimizi ümitli kılacak çareler dizisini senaryolaştıracak insanlara seslenmek istiyorum;
Yıllar yılı neden bunları yapamadınız? “Acaba neden durduramıyoruz” dediğimde, ihaneti besleyen bütün unsurlarda ve ittifaklarda yetkililerimizle sizinle hemfikir olabilirim. Beşer farkıyla ayrışmalar olsa da, genel anlamda katılırım. Dış güçler, ABD, iç destekçiler, vs.
Başka? Bizim yapacağımız ne? Sadece operasyonla, güvenlik güçlerinin ağır şartlar altında ölümle burun buruna yürüteceği çatışmalar ve engellemeler yeterli mi?
Başka yapılacak ek tedbir yok mu? Daha caydırıcı nasıl olunabilir? Toplumsal mutabakat ve millî birlik içinde, demokrasiyi tahrip etmeden ve terörle beraber terörü besleyen kaynakları kurutacak bir stratejik plan var mı?
Bölge halkını, teröristten; bölücüyü, bölgenin kalkınmasını talep eden ve demokratik düşünenden ayırt eden bir yaklaşım ve çareler dizisi bugüne kadar belirginleştirilebildi mi? Bunu tahrik edecek mekanizmalara frenleme getirilebildi mi?
Ocakları sönen ailelere, onları gayzın içinden çekecek ve manen rahatlatacak kalıcı bir destek hizmeti olabildi mi? Mağdurlar ne kadar toparlanabildi? Acaba ne yapılmak isteniyor? Bu vahşet, kimleri besliyor? Zımnen kimlerin inisiyatifini arttırıyor? Ülke, kalkınırken neleri durduruyor? Neleri öncelikli hale getiriyor?
Allah bu milletin birliğine ve dirliğine zeval vermesin. Buna kast eden ihanetin her türlüsüne müsaade etmesin. Şimdi yürekten bir duâ, tedbir ve kenetlenme zamanı.
23.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|