PKK’nın silâhlı isyana başladığı 1984 yılından beri bu mesele en büyük tırmanışlarından birisini yaşıyor. Belki de Türkiye’nin bir ay içinde bu kadar kayıp verdiği nadir aylardan birisini yaşadık. Türkiye aylardan beri sınır ötesi operasyonu tartışıyor. Bu tartışmaların bir semeresi olarak Meclis tezkereyi çıkardı. Önemli olan bunun nasıl ve ne şekilde kullanılacağıdır. İşte bu tezkerenin içte ve dışta meydana getirdiği psikolojik etkisini kırmak için PKK kendisi açısından isabetli bir zamanlama ile sınır içinde bir eylem yaptı ve bazı askerlerimiz şehit oldu bazıları da kaçırıldı. Kaçırılanları üç ihtimal bekliyor. PKK bunları elinde tutarak Türkiye’ye psikolojik bir baskı yapabilir ve psikolojik unsur olarak onları kullanabilir. Ailelerinin üzüntüsünü istismar edebilir. İkincisi, onları hunharca infaz etmesidir ki bu da intikam ve caydırıcılık amacı taşıyabilir. Üçüncüsü de, kestireceği muayyen bir takvim içinde onları serbest bırakarak kamuoyunun sempatisine hitap edebilir. Türkiye tezkereden sonra maalesef gafil avlanmıştır ve bunun teknik sorumluları mutlaka bulunmalı ve cezalandırılmalıdır.
Psikolojik unsurun dışında PKK’yı yeniden eylem yapmaya sevk eden amiller ve unsurlar nelerdir? Bu husustaki en güzel değerlendirmelerden birisini İngiliz gazetesi The Independent yaptı. Ümitsiz saldırıyı PKK’nın çaresizliğine bağladı. Mehmet Ali Şahin’in de böyle bir yorumu vardı. Çaresizlik sebebiyle örgütün çatışma alanını yaymaya ve Türkiye ile Kuzey Iraklı Kürtleri ve mümkünse Amerikalıları karşı karşıya getirmeye çalıştığını yazdı. Aslında bu yorum Sefin Dizai’nin de yaklaşımı. Bununla birlikte, PKK ile Türkiye arasındaki bu oyun ikili bir oyun değil, başka aktörlerin ve faktörlerin de yer aldığı çok yönlü bir stranç oyunudur. Bu stranç oyununun içinde çok yönlü iç ve dış taraflar var. Elbette Kuzey Irak’ın beylik yönetimlerinin bunda kabahatleri var. ABD ve Barzani ve Talabani güçleri hem tek yanlı operasyonlara karşı çıkıyorlar, hem de ortak operasyona yanaşmıyorlar. Bunun yerine maalesef Türkiye’yi PKK ile masaya oturmaya davet ediyorlar. İki tarafı siyaseten eşitliyorlar. Bu da hadlerinin bildirilmesini gerektiren ek faktörler arasındadır. Yanlışlıklarına bir de küstahlıklarını ekliyorlar. Sıra Türkiye’ye gelince sınırda tedbir alıyorlar ama PKK’ya gelince sınır kevgir gibi. Bunu da PKK karşısındaki acziyetlerine bağlıyorlar. Dolayısıyla tutarlı olmak bir yana Türkiye’ye karşı hasmane bir politika izledikleri aşikâr.
***
PKK’nın çaresizlik çıkışlarının arkasında bazı gerçekler yatıyor. Bunlardan birincisi, örgütün güneydoğudaki potansiyel tabanının üzerine siyasi olarak AKP’nin oturmuş olmasıdır. İkinci olarak, Türkiye’nin Kuzey Irak ve örgüt üzerine askeri baskısıdır. Bunlar karşısında örgüt paniklemiş ve çıkış aramaktadır. Bu baskı karşısında, Barzani ve Talabani güçleri PKK’dan silâhlarını bırakmasını ve bölgelerini terketmesini istiyor. Bu sıkıştırma ve çaresizlik karşısında örgüt varlığını ispat etmeye ve gücünü göstermeye yeltenmiştir. Bununla birlikte, bu saldırı Türkiye’yi bir tercih noktasına getirmiştir. Washington Post gazetesinin de yazdığı gibi bu saldırı (ambush) askerî operasyon baskısını arttırmıştır. Hükümet ve asker üzerinde bir kamuoyu baskısı oluşturmuştur. O halde kısa ve uzun vadeli veya psiklojik veya askerî düzeylerde nasıl bir tavır takınmak gerekmektedir? Türkiye PKK’nın meydan okumasına elbette bir mukabelede bulunmalıdır. Ama operasyonun hacmini, zaman ve zeminini tepkiye göre değil, umulan etkiye göre kendisi belirlemelidir. İlk etapta küçük ve düşük tutulmasında fayda var. Ancak yabancı gazetelerin yazdığı gibi bir toplumsal baskı bir de zaman baskısı vardır. Bölge ağır kış şartlarına girmek üzeredir ve kışın askerî operasyonları sürdürmek daha zordur. Zaten PKK’nın istediği hesapsız kitapsız tepkidir. ‘Erken doğum yaptırma’ denildiği gibi operasyonu manipüle ederek etkisizleştirme çabası içindedir. Buna verilecek en iyi cevap, bir anlık bir de gerçek cevaptır.
Türkiye gerçek cevabını kapsamlı bir operasyon şeklinde vaktini kendisi tayin ederek vermelidir. Bu hususta makro planı da olmalıdır. İnsiyatifi örgüte kaptırmamalıdır. Aksi takdirde, öfkeyle kalkan pişmanlıkla oturur. Psikolojik gereklerle askerî gerekleri birbirinden ayırmak gerekir. Sağduyuyu ve soğukkanlılığı elden bırakmamak lâzım.
***
Bu hususta hükümetin yaklaşımı dengeli ve olgun gözükmektedir. Buna mukabil, medya yangının üzerine benzinle gitmektedir. Bu da kamuoyu beklentisini ve baskısını artırmakta ve müteselsilen yanlış yapma ihtimalini artırmaktadır. 2006 yılında Hizbullah’ın İsrail askerlerine karşı giriştiği kaçırma ve öldürme faaliyetinden sonra tehevvüre kapılan İsrail hükümeti ve genelkurmayı yanlış üzerine yanlış yapmıştır. Zafer, gücü zamanında ve yerinde kullanmaktan ibarettir. Aksi takdirde, yanlış kullanılan güç zaferin değil, hezimetin anahtarı olur. Psikolojik faktörü de elbette unutmamak gerekir.
23.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|