Önce korucularla köylüleri, sonra 13 askerimizi şehit eden saldırılar Türkiye’yi bir anda alabora etti, terörü gündemin ilk sırasına taşıdı ve yegâne çözümün sınırötesi operasyon olduğu yönünde bir kamuoyu oluşturularak bu atmosfer içinde tezkere Meclisten geçirildi.
Tezkerenin kabulünden dört gün sonra, tam da referandum günü gerçekleştirilen ve 12 askerimizin daha şehadetiyle neticelenen son saldırı ise, Türkiye’yi bir an önce tezkereyi kullanıp Kuzey Irak’a girerek harekât yapmaya zorlama amaçlı dehşetli bir provokasyon gibi görünüyor.
Belli ki, hedef ne olursa olsun bizi Kuzey Irak batak ve tuzağına çekip, PKK’nın ötesinde Bağdat’la, bölge Kürtleriyle karşı karşıya getirmek.
Peki, böyle bir karşı karşıya gelmenin neticeleri ne olur? Tasavvuru bile tüyleri ürpertiyor.
Onun için, Türkiye’nin de, Bağdat’ın da, Kuzey Irak Kürtlerinin de, PKK kullanılarak sahnelenen tehlikeli oyuna karşı çok dikkatli olmaları, dolduruşa gelmemeleri, sağduyu ve sükûnetle hareket ederek bu tuzağı bozmaları gerekiyor.
Son saldırıya bu gözle ve daha dikkatlice bakılırsa, medyada estirilen havayla gözardı edilen veya belki de kasıtlı olarak gözardı ettirilmek istenen bazı önemli noktalar fark edilebilir.
Dağlıca olayıyla ilgili olarak medyanın saatler boyu verdiği bilgi, yine bir baskın olduğu yönündeydi. Şehit sayısı 16’ya çıkarılırken, ayrıca 10’u aşkın kayıp askerden söz ediliyor, bu askerlerin teröristlerce kaçırıldığı ileri sürülüyordu.
Ancak gecikmeli gelen Genelkurmay açıklamasında şehit sayısı 12 olarak bildirildi, 8 kayıp bilgisi ise dün verildi.
Açıklamalardaki önemli bir nokta da, 12 şehidin teröristlerle girişilen çatışmada verildiği ve 34 teröristin de etkisiz hale getirildiği bilgisiydi.
Genelkurmay’ın, terör olayları ve şehitlerle ilgili haberlerde, teröristlere verdirilen kayıpların daha ziyade öne çıkarılması noktasında öteden beri özel bir duyarlılık içinde olduğu bilinmekte.
Son açıklamadaki “32 terörist etkisiz hale getirildi” ifadesi de bu hassasiyetle ilgili olsa gerek.
7 Ekim’deki 13 şehit olayı duyurulurken de, operasyonların devam ettiğine vurgu yapılmıştı.
Buradan çıkaracağımız en önemli neticelerden biri, Genelkurmay’ın sınırötesinden önce sınıriçi operasyonlara yoğunlaştığı, çatışmaların bu sebeple şiddetlendiği, şehit sayısının da buna bağlı olarak yükselişe geçtiği tesbiti olmalı.
Tabiî, bu sınıriçi operasyonların, özellikle sınıra sıfır noktasında bulunan Dağlıca bölgesi örneğindeki gibi, kendi akışı içinde sınırötesine dönüşmesi ihtimali her an gündeme gelebilir.
Hele Meclisten tezkere de çıktıktan sonra...
Operasyonların sınırötesine kayması halinde, Allah korusun, şehit sayısının çok daha yüksek sayılara çıkmayacağının ise hiçbir garantisi yok.
Böyle bir durumda, şimdiki şehitleri sınırötesi operasyon için istismar edenler ne yapacaklar?
Bu defa bütün dünyaya mı savaş açacaklar?
Onun içindir ki, Türkiye’deki ortak sağduyu ve basiretin, şehit cenazeleri istismarıyla çalınan savaş tamtamlarına asla prim vermeden, hadiseyi son derece dikkatli ve sakin bir kararlılıkla ele alıp takip etmesi ve dolduruşa gelmemesi son derece kritik ve hayatî bir önem taşımakta.
Bu vesileyle, bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet, geride kalanlarına sabır niyaz ediyoruz.
23.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|