Güneydoğuya bakışımızı biraz daha derinleştirerek, belli başlıkların incelenmeye ihtiyaç olacağını görürüz.
Bunlardan birincisi, güneydoğunun sosyal, kültürel ve ekonomik meseleleri. Bu konunun diğer bölgeler gibi kalkınma ve yatırım programları ile insan kaynağının eğitimi olarak değerlendirilmesi ve başka bir problemle beraber anılmadan yoğun bir öncelikle çözülmesi gerekir. Bu kısım asla askerî yaklaşım veya dolaylı dayatmalarla resmî ideolojinin kalıpları ile değerlendirilmemeli. Birinci derecede hükümet bizzat olaya seferberlik düzeyinde el koymalıdır.
Problemlerin yeşerdiği, fitne tuzaklarının kurulduğu bölgede, insanlara acilen iş ve aş verilmelidir. Ekonomik yetersizlik, sefalet ve nüfuz yoğunluğu iç içe bunalımı arttıran ve tahriki kolaylaştıran sebeplerdendir.
Eğitim düzeyinin düşük olması, eğitim kalitesinde yaşanan sıkıntı, gerginlik ve feodal yapının baskıladığı insanlar, yeni bir arayışın ve maceranın kucağına rahatlıkla itilebilmektedir.
Bu problemler, terör ve bölücü ırkçı figürlerden ayrı tutulmalıdır. Birbirine karıştırılan ve tahrik vesilesi kılınıp ajitasyona sebebiyet veren tutumlardan kaçınılmalıdır.
Kamu kaynaklarının daha rasyonel bir şekilde üretim ve istihdamla eğitim ve sağlık için kullanıldığı, mastır bir plan çerçevesinde özel sektörün taşın altına elini koyduğu bir girişimci lokomotifler Siyasetçiden fazla siyaset yapan, ticaretle de kazanan TÜSİAD, TOBB gibi kuruluşlar, kârlılık ve etkinlik merkezli olsa da, sosyal sorumluluklarının gereği olacak yatırım hamlesine girişmelidirler.
Ülkenin kanayan yarasına merhem olmak, bu millî meselenin ekonomik ayağını ve sosyal boyutu ile kültürel açmazını dinamik bir yapıya kavuşturmak, ciddi kafa yormayı gerektiren atölye çalışmaları ile mümkün olur.
Bölgeyi istismar edenlerin elini gevşetecek olan ana çözüm, işsizlik handikapını aşmaktan geçiyor.
İkincisi ise, terör meselesidir. Terörün, kendi cinsinden bir mukabele ile halka zarar vermeden ve yerleşim alanlarına çekmeden dağda ve ininde çözülmesi gerekir. Bunun iki boyutu var. Biri siyasî iradenin çerçeveyi belirlemesi, ikincisi ise güvenlik güçlerinin bu siyasî çerçeve içinde kalmaları. Yani bir tarafta eli silâhlı terörist etkisiz hale getirilirken diğer tarafta demokrasi, insan hakları ve dağa çıkan yeni gençlere kapı açacak nefret ve tepki dalgasına fırsat verilmemelidir.
Demokrasinin caydırıcılığı kadar bütünleştirici yönü de sabırla uygulanmalıdır. Sabahtan akşama ve akl-ı selime başvurmadan, gergin psikolojinin etkisinde ateşin düştüğü yeri yakan tehevvürü ile meselelerin çözülemeyeceği de ortada.
Terörün uluslararası bağlantıları, iç destekçileri ve istihbarat kaynaklarının yanılttığı/yanıltıldığı kuşkulu hallerinde doğru ve sağlıklı bir taramaya ve açık tartışmaya açılması gerekir.
Terörü lanetlemek, bilinçli bir şekilde ve taraftarlarını çoğaltmayacak bir derinlik ve karalılıkta olmalıdır. Şuurlu bir çerçeve ve millet sevgisi ile birlik ruhu aşılanmalıdır ki, terörün psikolojisi bozulsun.
Aksi halde karşılıklı, propaganda savaşını andırırcasına kitleleri galeyana getiren, el altında kışkırtırcasına tahrik eden ve sözlü olarak da itidal tavsiye eden çelişkili halleri bulanıklığı arttırıyor.
Güvenlik kusurları, metot hataları ve yaklaşım isabetsizliği de rahatlıkla tartışılabilmeli ki, şer cephenin propaganda araçları azalsın. Toplumun psikolojik destekle ve güvenle terör karşısında daha aktif durabilmesi için katılımcı ve yumuşak bir devlet-vatandaş işbirliği gerekmektedir.
Demokrasi içinde çok sesliliğin çare üretme kapasitesine erişmek lâzım. Bu erişimde, birbirini anlama ve algılarını düzeltip, yakınlaşma ve ortak noktaları bulma imkânı daha fazladır.
30.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|