Ankara diken üstünde. Gündem Irak’a uygulanacak ambargo. Bakanlar Kurulu, MGK’da tavsiye edilen “öncelikli ekonomik tedbirleri” alelacele ele alıyor.
Ancak Ankara’nın işe ambargo ve Habur sınır kapısını kapatmakla başlaması, hükümeti daha baştan ciddî bir yanlışlığa sürüklüyor.
Ambargo listesinde en başta Irak’a verilen elektriğin kesilmesi geliyor. Irak’la yapılan anlaşma gereği, Irak’ın kuzeyindeki pek çok sanayi tesisi ve ticarî işletme ile evlerde kullanılan elektrik Türkiye’den sağlanıyor. Elektrik ambargosu, bölgeyi karanlıkta bırakmakla kalmayacak, beraberinde su sıkınıtısını da getirecek.
Ve sınırın iki tarafından yüz binlerce insanın, şoförün, nakliyecinin, esnafın işini kaybetmesi, terör örgütü tarafından acımasız bir propaganda ile istismar edilecek.
Diğer yandan “sınırötesi operasyon”un uzun süreli kara harekâtına dönüşmesi riski, içte ve dışta ekonomik endişelere sebebiyet veriyor. Başta terör örgütü olmak üzere, Irak’ın kuzeyindeki yönetimin ve işgalcilerin bunu fırsat bilecekleri belirtiliyor.
Irak hükümeti, her vesileyle “terörle mücadele”de aczini bildiriyor. Irak Başbakanı, Bağdat’ta Türkiye Dışişleri Bakanına, terör örgütünün Irak’ın en önemli gelir kaynağı olan petrolün ihracına darbe vurmasından duydukları korkuyu iletiyor. Malikî’nin, PKK’nın kendileri için de tehdit oluşturduğunu vurgulayıp, Irak’ı petrol boru hatlarını patlatmakla tehdit ettiklerini söylemesi, bunun ifâdesi.
Gayet açık ki Irak hükümetine ve bölge halkına yönelik “ambargo”nun hiçbir faydası olmayacak. “Ambargo” hiçbir işe yaramayacak; alabildiğine istismarla Türkiye’nin aleyhinde istimal edilmesinin dışında...
* * *
Bu arada ABD’nin Kuzey Irak’ı Türkiye’ye bırakacağı, ABD’nin isteğiyle Türkiye’nin de rızâsıyla kuzeyde bir “Kürt devleti”nin kurulacağı, Öcalan gibi Karayılan’ın da paketlenip Türkiye teslim edileceği senaryoları; Türk askerinin Kuzey Irak’a girip orada kalacağı senaryolarıyla birleştiriliyor.
Bunlar bir tarafa, terör örgütünün nihâyette “stratejik müttefik” ABD’nin himâyesinde palazlanıp azdırıldığı artık herkesçe biliniyor. İran, terör örgütünün ABD’den açıkça destek aldığını delilleriyle ispatlamaya hazır olduğunu bildiriyor.
Deneyimli bir siyasetçi olan KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’ın, “ABD, PKK’yı koruyor; eğer isteseydi şimdiye kadar Türkiye’de akan kanı çoktan durdururdu” tesbiti bunlardan biri.
Her ne kadar açıkça dile getirmezse de, bunu, Başbakan Erdoğan’ın teröre karşı düzenlenen mitinglerde, “Maalesef stratejik müttefikimiz ABD dahil dost görünenler teröre yataklık yapıyor; uygulama isteriz, uygulama yoksa samîmiyet de yok demektir” yakınmasından da anlıyoruz.
Ki Irak’taki Amerikan işgal birliklerinin Kuzey Komutanı Benjamin Mixon, PKK’nin lojistik destek hatlarının bölgesinden geçtiğini kabul ediyor.
Yerel yönetimin bu konuda adım attığını görmediğini kaydeden Mixon’un, “Dürüst olmak gerekirse ABD ordusu olarak biz de PKK’yı tâkip etmiyoruz; bundan sonra da kuzeydeki eylemlerini önlemek için kesinlikle hiçbir şey yapmayacağız” sözleri, ABD-PKK ilişkisini resmen tescilliyor.
Keza CIA’nın Türkiye Masası Şefi Graham Fuller’in, Los Angeles Times gazetesinde, “ABD’nin Ortadoğu politikaları tüm bölgede şiddeti tetikledi ve terörizmi Türkiye’nin kapısına taşıdı” diye yazması, bunun bir başka ikrarı.
Bu durumda, Dışişleri Bakanının Ankara’ya gelen ve içinde bakanların da bulunduğu Iraklı heyetini “buz gibi yapması”nın ne anlamı kalıyor? Veya Başbakan’ın meydanlarda “stratejik müttefik”e veryansın etmesinin hangi etkisi olacak?..
* * *
Ankara’nın başta teröre resmen destek veren ABD’ye tavır alması gerekir. Hâlâ terörü bizzat besleyip himâye eden sözde “dost ve müttefik” işgalcilerden “anlayış” beklemek değil.
Ne var ki Başbakan, “Kimsenin olurunu almaya ihtiyacımız yok” dese de, terörle mücadele için “stratejik müttefik”in “olur”unun alınmaya çalışıldığı ortada. Bütün “kararlar”ın 5 Kasım’da Bush’la yapacağı görüşmeye endekslenmesi de bundan...
Halbuki Washington’un özellikle 11 Eylül olayları sonrası dayattığı dış politikasının, Türkiye, Ortadoğu ve bütün İslâm dünyasının zararına olduğu gün gibi âşikâr.
En vahimi de, Türkiye’ye yönelik “genişletilmiş büyük Ortadoğu projesi”nde, haritaları ortada dolaşan Irak’ın yanı sıra, İran, Suriye ve birçok bölge ülkesine ilâveten Türkiye’nin de bölünüp parçalanması. Ortadoğu’da ufak ve güçsüz daha onlarca devletçiğin türetilmesi...
Türkiye’deki Kürt kökenli vatandaşların da bu fitneye âlet etmek için asimetrik kışkırtma ve provokasyon provalarının yapılması...
Buna mukabil hükümetin, Kuzey Irak’a yakınlaşması, sınır kapısını denetlemesi, Türkmenlere sahip çıkması, terör örgütünün provokatif yayınlarına karşılık yayınlar yapılması, “koordinatörlük kandırmacısı”na kanmaması, Amerikan uçaklarının İncirlik’i ve diğer üsleri kapatması ve Habur’dan geçen Amerikan askerî mühimmatı engellemesi benzeri tedbirlerde kararlılıklar göstermesi gerekiyor.
Bütün bunları, Başbakan’ın eski özel kalem müdürü ve milletvekili Turhan Çömez, “Yapmalıydınız” başlıklı mektubunda açıkça yazıyor.
“Aksi halde tarih sizi affetmeyecek ve size hesap soracaktır” diye uyarıyor...
30.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|