Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Ekim 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

İsmail BERK

Akşamla namaz



Namaza el bağlayıp, yüce Mevlâ’nın hizmetine amade bir kullukla ve onu besleyen bir şuur ve ruh haliyle kıyamda durup, “Elhamdülillahi rabbilalemin…” diyerek, devamında Fatihanın ince sırlarını idrak edecek bir okuma ve tefekkürle vazifesini ifa etmek…

Akşam namazında, güneşin battığı bir anda… Günün toparlanmaya başladığı, güne ait işlerin hasılatıyla yüzleştiğimiz ve yorgunluğun arttığı bir saatte ruhu dinlendirmek için namaza durmak. Gün gibi aydınlığını kaybeden binlerce mahlûkatın karanlık perdesine sarılışını yaşarken, hüzün bulutuna yakalanmadan ruhun ihtiyacı olan namaza durmak…

Gündüzü geceleyen bir değişim anında, “mühim bir inkilâp başı”nda, hatırlayabildiğimiz dostlardan ve yakınlardan ayrılışın verdiği üzüntünün yaşanacağı bir gurup vaktinde, güneşin batışı ile hatırlanan bir anda, namaza durmak, el bağlamak, dünyadan el çekmek ve “Allahü Ekber” deyip, yüceler yücesine sığınmak…

Müfarakatın iç parçalayan elemlerine merhem bulunmazken, akşamın günü kapatan dramına teselli ararken, bitmeyen işlerin yarına devredilmeye mahkûm alaca karanlığında “paydos” derken, “kemer beste-i ubudiyet”le namaza sarılmak…

Akşamı başlatırken, namazın nuraniyetiyle karanlığı aydınlatan, amelimizle önümüzü açmak, ibadet feneri ile önümüzü görecek bir güzergâhta yürümek…

Sonbahar sonrası kışın yaşattığı hallerin bütününe dair geniş bir hayal yelpazesinde ve düşünce galerisinde, olup bitenlerin, gelip gidenlerin doğup batanların akibetini düşünürken, rahim-i sermedinin/ sonsuz rahmet sahibinin varlığına şükrederek, namazla dirilmek… Namazla rahmete açılmak, namazla baki olana bağlanmak…

Ömrümüzün bitimine işaret eden kabir yolculuğuna çıktığımız, cenazemizin en sevdiklerimizle taşındığı bir anın, bedenen hafiflemiş ve görevleri bitip huzura götürülen bir vaktin duygularını ve aklı zorlayan, kabulü zorlaştıran ölümlü anın sonrasına ait düşüncelerimizi şimdiden yaşarken, namazın ferahlatan huzuruna dönmek, el bağlamak, el vermek ve elimizi işlerimizden çekmek…

Yarım kalan ümitlerimizin bitişini, hayallerimizin sönüşünü ve işlerimizin sonlanmasını fark edip, tezgâhını toplayan bir pazarcı gibi, seyyar malzemelerini saklayıp, yeni günde yeni bir pazar arayacakmışçasına hayatın peşinde koşarken, kendisiyle buluşturacak bir anı yakalamak, akşamın karanlığını yırtmak ve korkutucu gölgelerden sıyrılmak için namaza gitmek, namazla olmak, namaza aklımızı ve kalbimizi göndermek, onunla yaşamak…

Günün dinlenme ve istirahatini, değişimini ve yeniden düşünüp sabaha hazırlanmayı, geceyi sükûnet içinde istiğfar ve inziva ile tamamlayacak bir dönemi, ara tatili gibi hazırlayıcı bir başlangıç yapmak, bunu namazla yaşamak, namazla anlamak ve namazla varmak…

Akşamın buluşturacak toplantılarına gitmeden, aile içinde sofraya oturmadan, beraberce günün anlamına uygun yaşananları birbiriyle paylaşacak bir sohbet ve lezzet anına zihni yönlendirecek bir teşebbüs yaparak namazlanmak, namaz olmak, kul olmak ve kullaşmak…

Gündüz sonu, yeni bir dönemin, günün yarım kalan diğer yarısına kapaklanmak, orada orayı yaşamak için ve bunun başlangıç saati olarak akşam namazı ile “Bismillah” deyip, ferahlanmak, gündüzü geride bırakıp önüne açılmak ve gaybubetin keşiflerine götürecek gece yolculuğunda yeni mânâların süzgeçten geçen hakikatlerine ısınmak ve dokunmak için namaza, huzura, tefekküre durmak…

Telâşlarımızdan kurtulmak için hayatı veren Rabbimize sığınmak ve gecenin tereddüt veren endişelerinden azade olmaya çalışırken, yeni bir başlangıcın, duyuşun ve hissedişin kapılarını açacak rahmet hazinesine götürecek bir namaz biletini almak, kulluk yolculuğuna akşamla çıkmak…

Rükûda ve sücuda giderken, tahiyyata varırken, en yüce Rabbimizle rahatlamak, selâm ve duâ ile bütün yaratılanlar adına tazimde bulunmak, bunları idrak ederken, bedenin bütün varlığını eğilmeye, kapanmaya ve diz çökmeye müheyya etmek…

Şimdi akşam namazı… Ne ulvî bir lezzet, ne aziz bir an, ne mukaddes bir görev, ne huzurlu bir hal. Kul olmak, akşamlamak için akşama hoş geldin derken, namaza durmak, namaza sarılmak…

Ne güzel… Şükür, şu anı veren Rabbimize… Akşamla namaz olmak, akşamda niyaz olmak, ne büyük saadet…

28.10.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.10.2007) - Güneydoğuya bakış

  (24.10.2007) - Terör neden tırmanışa geçti?

  (23.10.2007) - Terör belâsı

  (22.10.2007) - Tezkerenin düşündürdükleri

  (21.10.2007) - Bismillah

  (18.10.2007) - CHP, ayakkabı çıkarabilir mi?

  (17.10.2007) - Referanduma “evet”

  (16.10.2007) - Sonuçları sorgulamak

  (15.10.2007) - Bu günde bayram

  (14.10.2007) - Yola hazırlanmak

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri