Yaşanan hadiseleri en iyi tefsir edenin, zaman denen kavram olduğunu gösteren güzel bir haber var: Rize’nin “Şal Yaylası”na elektrik bağlanması gündeme gelince, köy halkı karşı çıkmış. 86 köylü, “Yaylada komşuluk çok iyidir. Herkes birbiriyle konuşur, sohbet eder, bağırır çağırır. Elektrik gelirse muhabbetimizi bitirir” diyerek imza toplamış!
Hadiseyi duyanlar, “Haber doğru mu? Yoksa yine bir ‘Karadeniz fıkrası’ ile mi karşı karşıyayız?” diye düşünmüş olabilirler. Ama bu defa duyulan ‘fıkra’ değil, gerçek bir haber.
Hadise özetle şöyle cereyan etmiş: “Rize’nin Çamlıhemşin ilçesi Şenyuva Köyü’nden 86 köylü, ‘Elektrik istemeyiz’ diye imza topladı. Köylüler, yaylaya televizyon sokulmaması ve elektrik hatlarının yeraltına alınması şartıyla ikna edilebildi.
Şenyuva muhtarı, bir süre önce köylülerinin yılın sekiz ayı ortak olarak kullandıkları 2 bin rakımlı, 150 haneli ‘Şal Yaylası’na elektrik getirilmesi için ilgililere başvurmuştu. Ama yayladan 86 köylü, bunu duyar duymaz jet hızıyla imza toplayıp dilekçe yazdı. ‘Elektrik istemeyiz’ diyen köylülerin meramı şöyle ifade edildi: “Yayla köyümüzde komşuluk ilişkileri çok iyidir. Herkes birbiriyle konuşur, sohbet eder, bağırır çağırır. Herkes bir araya toplanır, horon oynar. Ama elektriğin gelmesiyle komşuluk ilişkilerimiz bitecek. Herkes televizyon başına toplanıp dizi izleyecek. Horon oynanmayacak. Muhabbetimiz kalmayacak.” (Radikal, 27 Ekim 2007)
Netice olarak köylüler, köye/yaylaya televizyon girmemesi ve elektrik tellerinin yeraltına alınması şartıyla elektrik getirilmesine razı olmuşlar.
Böyle bir hadise meselâ 20 yıl önce yaşanmış olsaydı, köylerine elektrik getirilmesine karşı çıkan köylülere hemen ‘gerici/mürteci’ damgası vurulurdu. Ama yaşanan hadiseler, insanları daha ‘insaflı’ hale getirdi ve artık TV’ye karşı çıkmak ‘ayıp’lanmıyor. Tabiî ki burada konu edilen, TV’lerin kötü programlarıdır. Yoksa, ‘alet ve vasıta’ olarak kimsenin TV’ye karşı çıktığı yok.
Türkiye’yi ‘idare eden’lerin ve belki de sosyolog ve psikologların da; yıllardan beri TV yayınlarına karşı mücadele eden ‘hacı’lar ve ‘hoca’lara karşı bir teşekkür borcu yok mu? Kendi köyümden/bölgemden hatırlıyorum: Aileyi tahrip eden TV yayınlarına karşı en büyük mücadeleyi, bölgemizin ‘fahrî din görevlisi’ olan “Dehri Yusuf Hoca”mız yapmıştır. Televizyonun köyleri istilâ etmeye başladığı 1980’li yıllarda, bulduğu her imkân ve fırsatta (cenaze, bayram, düğün, dernek her türlü faaliyet esnasında) TV’nin zararlarını anlatmıştır. Hatta, TV ‘anten’lerini, ‘cehennem gelberisi’ne benzetmiş ve milleti ciddî anlamda ikaz etmiştir. [Rize/Çayeli yöresinde ‘gelberi,’ ‘ot’ toplamaya yarayan ve şekil olarak ta TV ‘anteni’ne benzeyen bir el aletidir.]
Bir zamanlar TV aleyhinde konuşmak ‘ayıp’ sayılırdı. Gelişen hadiseler, TV’lerin gerçekte ‘iyi’ değil, ‘fena’ olduğunu herkese gösterdi. Bu bakımdan, yaylalarına TV sokmayan hemşehrilerimi tebrik ediyor ve ömürlerini TV ile mücadeleye vakfeden ‘hacı ve hoca’larımıza da teşekkür ediyoruz. Gelişen hadiseler, onları haklı çıkardı: TV giren evden, huzur çıkar gider...
28.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|