Doğruları, 80 defa da olsa tekrarlamak durumundayız: Türkiye’nin en büyük dertlerinden biri olan terörün çaresi, reçetesi, kalıcı tedbiri; sadece ve sadece “İslâm kardeşliği”ndedir. Bu temin edilemediği sürece, hangi ‘tedbir’lere müracaat edilirse edilsin çare bulunmuş olmaz.
“Siz de başka bir şey bilmez misiniz? İkide bir ‘din, Kur’ân, İslâm kardeşliği’ deyip duruyorsunuz!” diyenler olabilir. Elbette başka şeyler de biliyoruz, ama ‘dert’lerimizin kalıcı çaresinin Kur’ân hakikatlerinde, İslâm’da ve ‘ittihad’da olduğunu hem biliyor, hem de görüyoruz.
Hadi geçmiş yıllara gitmeyelim. Anarşi ve terör konusunda son 25 yılda neler yapıldığına bakmak gerekmez mi? “Terörün kökünü kazıyacağız” diyerek uygulanmayan yol, metod, çare kaldı mı? Her yol denendi, ama görüldü ki kalıcı çareye ulaşmış değiliz.
Peki uygulanmayan yol, çare ve metod olarak “din kardeşliğini tesis”ten başka bir şey kaldı mı? O halde, yanlışta ısrarı bir yana bırakıp, kalıcı çare olan din kardeşliğine sarılalım.
Tabiî ki bu ‘tamam, sarılalım o zaman’ demekle olmaz. “Din kardeşliği”ni tesis için samimiyetle gayret göstermek lâzım. Türkiye’yi ‘idare edenler’ çarenin bu noktada olduğunu idrak etmeli ve yıllarca devam eden ‘sen-ben’ kavgasını bir yana bırakmalı.
Terörle mücadele edenlerin her fırsatta ifade ettikleri bir ‘tesbit’i var: Terörün kökünü kazımak için ‘destek’ verenler bertaraf edilmeli. Tesbit doğrudur, ancak bunun nasıl yapılacağına da karar vermek lâzım. İşte, “din kardeşliğini tesis etmek”, teröre verilen desteğin kökünü kurutur. Bu konuda atılacak samimî adımlar, mutlak sûrette tabanda yer bulur ve destek görür. Dolayısıyla da teröre verilen destek sona erer.
Bu çalışmalar belki uzun sürebilir, ama kalıcı tedbirin bu noktada olduğunu görmek lâzım. Bazıları da, “İslâm kardeşliği çare olsaydı, İslâm dünyası kan deryasına dönmezdi” diyerek itiraz edebilir. Maalesef, İslâm dünyası içeride ve dışarıda faaliyet gösteren ‘ifsat şebekeleri’nce rahat bırakılmıyor. Herkesin hatası kendine. Doğru İslâmı ve İslâmiyete lâyık doğruluğu hayatıyla ortaya koyanlar, ne törere ne de başka bir yanlışa destek olmaz, yardım etmez. Tarih buna şahittir.
Bu noktada, Kur’ân’ın asrımıza bakan yönünü tefsir eden Risâle-i Nur eserlerinin de kadrini, kıymetini idrak etmek lâzım. Risâle-i Nurlardan istifade edenler, anarşi ve teröre her zaman uzak durmuşlardır. Zaten “doğru İslâm ve İslâmiyete lâyık doğruluk” anlayışı, Risâle-i Nur’un ortaya koyduğu bir prensiptir.
“Türkiye’yi idare edenler”den ricamız, yanlış olduğu tecrübelerle ispatlanmış yolları tekrarlamak yerine, neredeyse bir asırdır denenmemiş olan yolu tercih etmeleridir. Hem günümüzde yaşananlar, hem de tarihî tecrübe bunu gösteriyor: Teröre karşı kalıcı çare, din kardeşliğini tesis edebilmekte. El birliği ile bunu sağlamaya çalışalım...
26.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|