Karadeniz uyuma!
Hey gidi Karadeniz; hey gidi gürül gürül akan temiz dereler; hey gidi yeşilin her tonunu bağrında yaşatan Kaçkar Dağları.
Bütün dünyanın gözü üzerinde. Bir tarafta NATO gölü olması için dünya devlerinin her gün yap boz oyunları oynadığı güzelim Karadeniz. Nice savaşlara tanıklık eden çilekeş deniz!
Yüzyıllardır bir ana şefkatiyle kucak açtın dört bir yana. Her dilden, her dinden bir çok ulusa şefkat merhamet dağıttın. Ama onlar sana hiç ana gibi davranmadılar.
Ünlü siyasetçilerimizle müteahitlerimiz elele vererek bin bir canlının yaşadığı Karadeniz’i yaptıkları beton erme sahil yoluyla öldürdüler. Allah rahmet eylesin!
Şimdi de gürül gürül akan dere sularına gözlerini diktiler. Allah gözlerini doyursun!
Bir kanser gibi sardı bu bela derelerimizi. Cebine bir HES projesi koyan, yanında bir de CED raporu uyduran bu doğaseverler! Buldukları en yakın derenin başına oturup bir santral kurma sevdasıyla çevredeki ormanları öncelikle bir güzel temizliyorlar. Ardından ağır makineleriyle bu orman güzergâhında kocaman yollar yaparak yıllardır el değmemiş doğayı kirletiyorlar. Yarın bu yollardan bu bölgeye geleceklere bu doğanın nasıl talan edileceğini öğretiyorlar.
Sıra derenin temiz suyuna gelmiştir artık. Debisi-yüksekliği ne olursa olsun bunu dinleyen yok. Zaten Allah korkusu yok içinde. Bir tarafta yeşili katlediyor bir tarafta yeşil dolduruyor cebine. Bu hikâye son günlerde Karadeniz kıyılarında geçiyor. Rize İkizdere, Çayeli Çataldere (Kaptanpaşa), Hemşin Çamlıhemşin, Fındıklı Çağlayan dereleri üzerinde oynanan bu oyunun adı Elektrik üretimi.
Evet bir avuç elektrik uğruna doğayı akıl ve vicdan almaz şekilde katledenler ve onlarla işbirliği yapanlar bu ülkeyi çok sevdikleri için, elektrik enerji ihtiyacını karşılamak için baltalarını sırtlamışlar, yollara düşmüşler. Ürettikleri elektriği sözüm ona çok ucuza üretip! yine çok ucuza devlete satacaklar. Milli ekonomiye katkı sağlayıp Türkiye bütçesini delecekler pardon destekleyecekler. Çünkü bir çoğunun Dünya Bankası’ndan Hükümet aracılığı ile sağladığı kredileri sonunda ya Hükümet geri ödemek zorunda kalıyor, ya da santraller çalıştırılmazsa bile yapımcı firmaya devlet belli bir tazminat ödemek zorunda kalıyor. (Son örnek: Sinop Mobil Santral.)
Dere yataklarında kurulan taş ocaklarına hiç değinmeye gerek yok. Dere yataklarından alınan taşlarla deniz dolduruluyor, çakıllarla temeller dolduruluyor. Olan derelerimize, ormanlarımıza oluyor. Bu tahribat sorumsuz bir şekilde devam ediyor.
Bu ülkede bağımsız mahkemeler var. Şu an bunların karşısında tek kurum olarak duruyor. Çünkü bu bezirgânlar radyo-TV-basını bir şekilde arkalarına almışlar. Bu tefeci zihniyet halka şirin gözükmek için akla gelmeyecek yöntemlerle halka ulufe dağıtmış. Bizim insanlarımız iyi niyetle kurulacak olan santrallerin ülkeye ve özellikle kendi yörelerine faydalı olacağına inandırılmış.
Ama kazın ayağı öyle değil. Dünyada kuraklık yaşanıyor. Bu bir gerçek. Akdeniz-Ege kısa bir süre sonra çölleşecek. Dünyanın bir çok yerinde şu anda baş gösteren bu kuraklık, suya olan ihtiyacın doruk noktasına çıktığı bir dönemde bütün sermaye gruplarının dikkatini Karadeniz’e çevirmesine neden oluyor.
Bu nedenle kurulacak santrallerin o yöreye bırakın katkısını, zararı var. Hem de çok vahim bir zararı var. Telafisi olmayan ve geri dönülmesi zor olan zararlar. Çataldere-Çayeli’nin değişik yerlerinde HES kuracağım diye büyük bir katliam yapan bu zihniyet bu gücü nereden alıyor? Bu sorumsuzca davranışların kaynağı nerededir?
(Rize) İkizdere’de santral kuruldu da İkizdere’nin başı göğe mi erdi? Hayır! O zaman neden başka santraller kurulmak isteniyor? Birileri bizi kandırıyor.
Gerçek şudur: Bir avuç yeşil dolar uğruna Karadeniz‘de bir doğa katliamı başladı. Birileri düğmeye bastı. Bu Karadeniz’in bütün derelerine sıçrayacak, bir kanser gibi tüm Karadeniz’i saracak.
İş işten geçmeden, bu doğa katliamına dur demek gerekiyor. Ama geç kalmadan. Çünkü Çataldere Çayeli’nde binlerce ağaç kesildi. Hem de yüzyıllık ağaçlar. Sırada İkizdere var. Sırada Hemşin var. Çünkü onlarca HES projesi var. Trabzon’da, Giresun’da, Sinop’taki derelerde zaten çalışmalar başladı. Bu katliamı durdurmak sadece bağımsız yargıyla olmaz.
Sivil Toplum Örgütlerine çok iş düşüyor. Hukuk ve halk bir araya gelerek doğamızı, derelerimizi, geleceğimizi kurtarabiliriz. Öyleyse haydi ayağa kalkalım. Bir araya gelelim, elele verelim. Gelecek kuşaklara, çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakmak için herkes üzerine düşeni yapsın.
Alternatif mi? Evet bu doğaseverlerin en çok konuştukları ‘biz elektrik üretiyoruz.’ Bizler laf üretiyoruz. Hayır biz laf üretmiyoruz; daha baştan beri söylediğimiz hem de her alanda bağırarak söylediğimiz alternatifimiz var. Ama bazıları sağır olmuşsa, Hükümetimiz duymamazlıktan geliyorsa suç bizim mi?
Evet hem de elektrik üretiminden daha çok az masraflı hatta sıfır masraflı. Ama elektrik üretiminden daha çok kârlı bir alternatif. Hatta sadece maddî kâr anlamında değil, ayrıca bu ülkemizi bütün dünyaya tanıtacak bir alternatif.
Ve en önemlisi dünyanın çölleştiği bir ortamda yeşilin ve mavinin kucaklaştığı bu olağanüstü panoromaya hayat veren bu derelerimizi de koruyarak Doğa Turizmini öneriyoruz. Rafting-Trekking-Kayak-Kamp Turizminin yanında Balıkçılık-Arıcılık-Çiçekçilik-Hayvancılık için çok ideal bir ortam. Devlet desteklemeli. Burada yaşayan halk yıllardır bekliyor. Daha bitmedi; flora ve endemik türü yüzde 28 olan bu cennet yaylalarda yetişen bitki ve çiçeklerden bugün bile milyonlarca dolar tıbbi ilaca malzeme oluyor. Bunları görmemezlikten gelemeyiz. Alternatif konusunu gündeme getirelim ve tartışalım. Belki bizler yanılıyoruz olabilir. Baltalarla, kazmalarla ve dozerlerle bu güzelim vadiyi kirleteceksin. Dinamitlerle kayaları ve dere yataklarını yok edeceksin. Geriye dönüp baktığında tartışacak fazla bir şey bulamayacaksın.
Gelin tartışalım. İstediğiniz yerde ve ortamda. İster panel yapalım, ister tv ekranlarında tartışalım. Eğer bugün referandum isteyen Anayasayı tartışmaya açıp halkoylaması yapabiliyorsa neden bizler de bu konuları halkın iradesine rağmen bazı güçleri arkanıza alarak ‘bildiğimi okurum’ edasıyla sürdürüyorsunuz?
Eğer haklıysanız bu ülkenin menfaatlerini biz inanın en az sizler kadar isteyen insanlarız. Eğer biz yanlış yoldaysak ne olur lütfen bu konuda halkın sesine durup, arkanızı dönüp, bir kulak verin. Şunu iyi bilin ki, halkın iradesine rağmen bu ülkede bir çok antidemokratik uygulamalar olmuştur. Ama bu uygulamaları halkın iradesine rağmen yapanlar tarih önünde hep yargılanmışlardır.
Son söz: Bu ülkenin taşına toprağına sevdalı insanlar olarak son kez yine söylüyoruz:
Doğaya kıymayın efendiler; ağaçları kesmeyin, dereleri kurutmayın, denizleri yok etmeyin. Dünyayı kirletmeyin ve sizler hâlâ bir avuç dolar uğruna bu ülkeye zarar vermeye devam edecekseniz, o zaman sizin için söyleyecek söz bulamıyorum. Yapacak tek yol kaldı: Hadee Çayeli, İkizdere! Hadee Vice-Hemşin kalk ayağa! Hadee Karadeniz, uyuma artık bir ana şefkatiyle kucakla hepimizi!
[email protected]
|
Tahribattan zevk almak
Kökü barış ve güvene dayalı olan İslâm, bireysel ve toplumsal huzuru sağlamayı hedefler. Başka bir deyimle, insan, kâinat ve çevre saygısını esas alan İslam, terör, kargaşa ve anarşinin her çeşidine karşıdır.
Şu bir gerçektir ki, bireysel özgürlüğe önem verme anlayışı ve nizam-intizam fikrine saygı gösterme bilinci başarılarımıza büyük ölçüde kaynaklık etmektedir. Başka bir ifadeyle, özgürlük ve düzenlilik başarının ana koşuludur.
Ancak, unutulmamalıdır ki, maddî hayattaki başarılar mânevî destekten yoksun bırakıldığında birtakım boşluklar meydana gelmekte ve bu boşluklar sonucunda bazı kargaşa ve sıkıntılar baş göstermektedir.
Kurulu toplum düzenlerinin meşrû dayanak ve değerlerini hiçe sayma ve yıpratma faaliyetlerine—tek kelimeyle—‘anarşi’ denir. Yukarıda da dile getirdiğimiz gibi İslâm her türlü anarşinin baş düşmanıdır. Çünkü İslam’a göre insana ve kâinata saygı her türlü erdemin önünde yer alır. İslam her hangi bir problemin çözümü noktasında anarşiyi—asla ve asla—tasvip etmez ve meşru görmez.
Anarşi, kapsamı çok geniş olan bir inkâr faaliyetidir; muhatabı inkâr, hak ve hukuku inkâr, toplumsal değerleri inkâr… Bu inkâr kapsamının sadece birkaç örneğidir.
Anarşi, fert ve toplumlara yönelik bir yıldırma ve bezdirme operasyonudur. Böylece hem bireyler hem de toplumlar–deyim yerindeyse—teslim alınmış olur.
Anarşi, her türlü güzelliği düşman gören bir tahrip hareketidir. Bu hareketin istisna gördüğü her hangi bir iyilik söz konusu değildir.
Anarşi, her türlü değere başkaldırma ve onu yok sayma eylemidir. Böylece meydan boş kalacak ve anarşist ruh ve anlayış serbestçe dolaşımda olacaktır.
Anarşi, herkesin ve her kesimin zarardide olduğu bir âfet ve felâkettir. Bu afet ve felâketin kapsamı o denli geniştir ki, canlı-cansız her varlık bundan olumsuz nasiplenir.
Anarşinin hüküm sürdüğü topluluklarda bulutlu hava hâkimdir ve bu puslu havadan yararlanmak isteyen pek çok kötü niyetli insan türer. Eski hesaplar ya da farklı maksatlar devreye girer ve amaç başka yöne kaydırılır. Bu puslu havanın kurtları çabucak devreye girip her alana sirayet etmeye çalışır.
Anarşi, refahın düşmanı olduğundan ekonomik hayatı baltalamayı hedefler. İnsanların sürünmesi ve perişanlık çekmesi, anarşinin en çok zevk aldığı hususlardandır. Bu yüzden toplumsal sermayeyi yok etmek öncelikli amaçları arasındadır.
Anarşi, huzurun her derecesine karşıdır. En ufak bir huzur onu huzursuz eder. Dolayısıyla bireysel, toplumsal ve sosyal huzuru bozmak öncelikli hedefleri arasındadır.
Anarşi, baş düşmanları arasında din ve maneviyâtı görür. Dinî hayatın başarılı olmasını hazmetmez. Bu yüzden dine ve dindara karşı savaş ilân eder. Dini istismar eden sahtekâr bezirgânlar ile dini bütün insanlar arasından fark gözetmez; hatta gerçek dindarı sahtekârdan daha düşman görür.
Anarşi, aile kavramının yok olup gitmesini arzu ettiğinden, aile hayatının düzgün gitmesi onu son derece rahatsız eder. Bireylerin mutlu yuva kurmaları en çok mutsuz olduğu unsurlardandır. Ailelerin mutluluğu anarşist ruhluları mutsuz eder.
Evet, anarşi insana saygısızlık temeline dayandığı için; huzurun, barışın, sevginin ve diyalogun var olmasını istemez. Birbirine düşman bireylerin yer aldığı ortamlar anarşinin cirit attığı ve çok hoşlandığı ortamlardır.
İslâm, anarşinin her türlüsüne karşıdır. İslâm adına yapılıyormuş gibi gösterilen her türlü olumsuzluk İslâm’a karşı yapılan hıyanetin bir ürünüdür.
Bir toplumda keşmekeş ve derbederliği meşru görmenin; yani anarşiye hayat hakkı tanımanın hiçbir geçerli mazereti olamaz. Şartlar ne kadar kötü ve ağır olursa olsun; olumsuz koşulları ortadan kaldırma çabası içerisinde olmak o toplumda yaşayan her bireyin temel borcudur. Net ifadeyle, anarşiye prim vermeyi hoş görecek hiçbir neden söz konusu değildir.
Kendimiz için istediğimiz her türlü güzelliği komşumuz ve kardeşimiz için de istememiz gerektiğini ifade eden; hatta bu hususu bir iman göstergesi şeklinde sunan Allah Resûlü (asm), sürekli olarak insanlar arası dayanışma ve kaynaşmaya vurgu yapmış ve her alanda olduğu gibi bu alanda da bize en güzel örnek olmuştur.
Her türlü anarşinin mezara gömüldüğü huzurlu bir dünya dileğiyle…
[email protected]
|