Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Ekim 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

‘Siyasî çözüm’



Son sıralarda yine kulaklarımıza ‘siyasî çözüm’ lâfları çalınmaya başlandı. Gerçekten de bu meselede siyasî bir çözüm ihtimali var mı? Siyasî çözüm taleplerinden önce onun zemini aranmalı. Siyasî bir zemin bulunup bulunmadığına bakılmalı. Siyasî çözüm tekliflerinde bulunanlara göre silâhlı mücadelenin panzehiri ve alternatifi siyasî çözümmüş. Halbuki siyasî çözüm onun hedefi ve nihaî aşamasıdır ‘Körün istediği bir göz Allah verdi çift göz’ misali bir durum.

‘Silâhlı mücadele’ bir yöntem, araç ise siyasî çözüm amacın ve hedefin ta kendisidir. Son merhaledir. Kürtçülük eksenli siyaseti ve böyle bir siyasî çözümü savunanlar aslında maksatları o olmasa bile şunu söylemiş oluyorlar: “Artık PKK silâhlı eylemlerle varabileceği son noktaya vardı, bundan ötesi pazarlık masasına oturmaktır. Örgüt siyasî mücadele evresine geçmelidir...” Bunu PKK’yı muhatap almadan Türkiye’ye söyleseler de sonuç aynı kapıya varır. Belki siyasî çözüm diyenlerin maksadı örgüt açısından ucu açık bir siyasî mücadeledir. Sonunda bağımsızlık olmayabilir. Ama meseleye PKK zaviyesinden baktığınızda siyasî çözüm hedefi pek büyük görünüyor ve Türkiye açısından da en alt seçeneği bile kabul edilemez gözükmektedir. Zaten PKK’nın silâhlı eylemcilikteki ısrarı bu yüzdendir.

Siyasî çözüm eninde sonunda mutlaka Türkiye’yi bölünmeye götürür. İdarî veya kültürel taleplerle siyasî talepleri zinhar birbirinden ayırmak gerekir. Siyasî taleplerde zaten zımnî istiklâliyet talebi vardır. İdarî ve kültürel olanlarda ise zımnî de olsa bölünme talebi yoktur. İkisi birbirinden farklıdır. PKK eksenli siyasî oluşumların seslendirdiği temelde iki talep vardır. Bunun temelinde de millet eksenli çözüm anlayışı vardır. Siyasî çözümün uzanacağı en son nokta budur. Zaten yabancı yorumcuların bir kısmı da bunu seslendirmektedir. PKK’nın siyasî eksenli taleplerinden birisi Kürt milletinin kurucu bir unsur olmasıdır. Bu Türkiye’nin ırk eksenli yeniden tanımlanması demektir. Belki bazı tarihî yanlışların yanlışla çözümlenmesi talebidir. Bu da eninde sonunda Türkiye’yi bölünmeye götürür. İkinci temel talep de, kurucu unsur tanımının getirdiği kendi kaderini tayin hakkıdır. Peşinden gelecek aşama odur. Bunların önünde de Abdullah Öcalan da dahil olmak üzere PKK unsurlarının affı yer almaktadır. Bu onlara bir nev’î meşrûiyet zırhı tanımaktır ve mücadelelerini onaylamaktır. Siyasî zemin bunu gerektirir. Bu çözüm mantığını kabul ettiğinizde arkası gelecektir. Bunun Türkiye’yi götüreceği sonuç bellidir. Türkiye’nin güneyinde bir Kuzey Irak modelinin ihdas edilmesidir.

***

Kesinlikle PKK’nın mücadelesi idarî veya kültürel eksenli bir mücadele değildir. Toprak kazanımı ve Türkiye’yi bölme mücadelesidir. Öcalan bunu reddetse bile taleplerinin doğrudan sonucu olmasa bile tabiî sonucu budur. Siyasî çözüm de bunun aracıdır. Iraklı Kürtleri bugüne taşıyan da benzeri bir mücadele tarzı olmuştur. Barzani ve Talabani grupları kesinlikle Irak’ın içinde kalmak eksenli olarak sözümona Iraklı tiranlarla veya zalimlerle mücadele etmediler. Ettilerse tiranlık devri sonrasında neden siyasî mücadelelerinden vazgeçmediler? Aksine süreci pekiştirdiler. Silâhlı güçlü masaya oturmanın götüreceği sonuç budur. En azından nazarî olarak böyledir. Öyleyse silâhlı güçlerle pazarlığa oturmak Türkiye için değil, ama onlar için çözümün anahtarıdır. Buna mukabil, silâhlı mücadeleyi silâhla enterne etmek tek başına çare ve çözüm olmasa bile çözümün bir parçası ve boyutudur. Siyasetin aracı olarak onların elinden silâhları müsadere etmek çözümün bir parçasıdır.

Buna paralel araçlardan birisi de diplomatik aracın iyi kullanılması ve halk diplomasisinin işletilmesidir. PKK ayrıca hedeflerine ulaşmak için ideolojileri de payanda olarak kullanmaktadır. Bu ideolojilerden birisi Marksist-Leninist ideoloji, diğeri de ırkçılıktır. İdeolojik olarak PKK pragmatiktir. Aynen güney Sudanlı ayrılıkçılar gibi veya geçmişte Talabani gibi. Solcu iken en hızlı Amerika yardakçısı olup çıkmıştır. Amaçları toprak kazanımıyla özledikleri ideolojik devleti kurmak değil, bilâkis ideoloji üzerinden toprak kazanımına ulaşmaktır. Burada ideoloji sadece bir araç ve binektir. Kesinlikle PKK bu hususta samimî değildir. Din, ayırlıkçılığa engel oluyor ve bütünleşmeye hizmet ediyor diye Mevlânâ’nın benzetmesiyle ‘humurun müntanfere’ gibidirler.

Bu itibarla, PKK ile ideolojik zeminde mücadelede alınması gereken tedbir ateşe benzinle gitmek değil suyla gitmektir. Panzehirini keşfetmektir, bu panzehir de PKK’nın kaçtığı şeydir. Yani birleştirici bir unsurudur. Bu hususta samimî olmak gerekir. Din kullanma amaçlı devreye sokulursa tedavi etmez tali yaralara yol açar. Burada İslâmiyet kullanılmak için değil faydalanmak için referans alınmalıdır. Bunun ötesinde siyasî değil, ama idarî düzenlemeler yapılabilir. Siyasî düzenlemeler ise onların nihaî emellerine hizmet etmekten başka bir işe yaramaz. Ve ayrıca ırkçı çözüm sanıldığı gibi Kürtler için de asla çözüm ve kurtuluş değil, belki daha büyük felâketlere kapı aralamaktır. Kürtlerin saadeti Türklerin yanıdır.

***

Türkiye ziyareti sırasında Beşşar Esad askerî çözüm yerine siyasî çözüme ağırlık verilmesi tavsiyesinde bulundu. Bizden söylemesi: Bu tavsiyelerini kendisine saklasın ve öncelikli olarak kimliksiz olan Kürt vatandaşlarına kimlik temin etsin. Onun ötesinde Ali Bayramoğlu da tek çözümün siyasî olduğunu ileri sürüyor. Aslında çözüm siyasî diyenler militarizmi taçlandırmış oluyorlar. PKK’nın varmak istediği de Türkiye ile pazarlık masasına oturabilmektir. PKK namına olmasa bile Esat ve Bayramoğlu dolaylı yoldan buna çağırmış oluyorlar. Siyasî çözüm isteyenler iki sorunun cevabını da vermeliler: Siyasî çözümün çerçevesi ve çıtası ne olacak? Muhatap kim?

26.10.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.10.2007) - Sanal kuşak

  (24.10.2007) - İki sürpriz

  (23.10.2007) - Tezkereye psikolojik mukabele mi?

  (22.10.2007) - İstibdadın karakteri ve din -(2)

  (21.10.2007) - İstibdadın karakteri ve din -1

  (19.10.2007) - Tezkerenin yansımaları

  (18.10.2007) - Yeni tezkere

  (17.10.2007) - Yağmurun getirdikleri

  (16.10.2007) - Ramazanın getirdikleri

  (15.10.2007) - Zıtların ahenginden camiiyyete

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri