Vatan gazetesinden Tuna Kiremitçi ‘Savaş görmemiş kuşak’ başlıklı yazısında sanal kuşağa temas etmiş. Sanal kuşak; 1990’ların ürünü ve dünyevileşme rüzgârlarının getirdiği, direnci alınmış ve kırılmış veya kırılgan bir karakterli kuşak. Yeterince imtihan ve testten geçmemiş ve anne-babasının veya toplumun kazanımlarının sırtından geçinmiş; hazır yiyen, tüketici, tuttuğunu koparmakta zorlanan bir kuşak. Bu kuşağın kırılgan vasfının PKK’ya karşı yürütülen mücadeleyle de yakından alakası var. Zira ülkemizin savunması bu kuşağa emanet edilmiş durumda. 1990’lı yıllar tahribat yılları oldu ve hem İslâmî kesimler yozlaştı, hem de genel mânâda ülkenin sosyolojik yapısı ters yüz oldu. İdeallerinden yalıtılmış ve zoru gördüğü anda çark eden bir kuşakla karşı karşıyayız. Ve dönemin bu vasfı, karakteri bütün kurumlara yansıyor ve ruhunu veriyor. Türk Silâhlı Kuvvetleri de elbette buna dahil.
Bu dönemde hercai ve harc-ı âlem bir kuşak yetişti. Niye olmasın ki? Vatanperverliğin yerine çılgınlık ikame edilmeye çalışıldı. Milliyetçilik maneviyattan soyutlanmış ulusalcılığa indirgendi. Çanakkale ruhuyla dalga geçildi. Şu Çılgın Türkler zihniyetiyle yeni bir ruh aşılanmaya çalışıldı! Fedakârlığın yerine macera geçirilmeye çalışıldı. Bunun sonucunda, İngiliz askerlerinden farkımız kalmadı. 8 Türk evlâdı PKK tarafından propoganda maksatlı olarak ele geçirildi. Kendi istekleriyle teslim oldukları iddiaları da var. Bu durum bir zafiyet göstergesidir. Şattu’l Arap’ta İranlılar tarafından ele geçirilen İngiliz deniz piyadelerinin akibeti gibi. İngiltere de askerlerin kolaylıkla hiç direniş göstermeden kendilerini İranlı hücum botlarına teslim etmelerini anlayamamıştı. Elbette anlayamasa da yadırgadı. Ama artık İngiltere için Avrupa’nın ‘hasta adamı’ tabiri kullanılıyor. Hasta adamın askeri de böyle olur. Halbuki biz Türkler, hasta adam olduğumuzda dahi Çanakkale’yi geçilmez kılmıştık. İşte o ruhu kaybettik. Şehadetin yerine macerayı geçirirseniz ve ideal namına bir şey bırakmazsanız, ruhları talan ederseniz olacağı budur. Halkı sokağa dökmek de çare değil. Gerçek mânâda millî birlik ve vatan sevgisini kazandırmak gerekir. Bu da gençliği ancak millî anane ile yetiştirmekle mümkündür. Aksi takdirde, toplum çözülür, toplumun çözülmesi tedricî olarak bütün kurumların da çökmesini getirir.
***
Maneviyat yerine maceracı zihniyeti yerleştirmek isteyenler, maneviyata dayalı milliyetçiliğin yerine de ulusalcılığı ikame etmek istediler. Sonuç ortada. Ulusalcılık millî bünyemize terstir. Gençliğimiz yeniden sabır; metanet ve şehadet kültürünü öğrenmelidir. Bu toprakları başka türlü savunmamız mümkün değildir. Öyleyse gençlik yeniden buna göre yapılandırılmalıdır. Keza ülkenin de buna göre yeniden yapılandırılması kaçınılmazdır. Siyaseten ve askerî olarak Amerikan hegemonyasına karşı olmak yetmez ve karşı görünenler sosyolojik olarak onun hayat tarzını benimsemişlerse bir çelişki var demektir. O zaman İbni Haldun’un deyimiyle mukallitler asıllarına karşı savaşamazlar. Asların üstlerine karşı savaşamayacakları gibi.
Amerikan hayat tarzıyla Amerikan planlarına karşı durulmaz. Hedonist kültürle cephede direnmek mümkün değildir. Türkiye’nin en fazla satanları Soner Yalçın ve Turgut Özakman kaldığı müddetçe içte ve dışta bozgunlar kaçınılmazdır. Öyleyse önce irademizi tahkim etmeliyiz ve irademizi tahkim etmek Özakman’ın anlattığı gibi macera ruhuyla olmaz. Çılgınlık ve şehadet ruhu imandan beslenir. Sokakları ağıt yerine çevirmek de Türkiye açısından üzücü bir durumdur. Sokağın metaneti askerin metanetidir. Psikolojik harpçilerin de kafaları karışık anlaşılan.
***
Bu işin manevî kısmı. Elbette teknik kısımları da var. Acemi askerleri cepheye sürmek ve sayı üstünlüğüyle gerilla savaşını kazanmak mümkün değildir. Tarz farklıdır. Gayri nizami harp gayri nizami mukabeleyi gerektirir. Özal dönemindeki özel timler gibi yeniden dağlık arazi şartlarına uygun seyyar ve mobil güçlerin teşkil edilmesi gerekir. Erdoğan’ın da dediği gibi acemi askerler ancak nizamî harp şartlarında kullanılabilir. Ayrıca en temel mesele, Türkiye’nin tek elden idare edilmesi meselesidir. Ülke, savunmasıyla da tek elden idare edilmelidir. Baykal meselenin hükümetin çapını aştığını ve insiyatifinden çıktığını savunmuştur. Aksine, olması gereken hiyerarşik olarak savunmanın da daima sivil hükümetin insiyatifinde olması ve kalmasıdır. Manipülasyon savaşları ilk önce iç cepheyi vurur. Balkan Savaşlarını böyle kaybetmiştik. Hatırlayan var mı? Biz idarî ikiliği aşmadan ve düzeni sağlayamadan ülke düzenini sağlayamayız.
PKK bizi bu aralıktan vurmaktadır. PKK’nın işinin bitirilmesi hiç de zor değildir. İşi zorlaştıran ve onu palazlandıran bizim tutumumuzdur.
25.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|